2 Eylül 2010 Perşembe

Başbakandan dansçı kızlara veto


Demokrasi üstadı sayın Başbakan, gittiği yeri kurutmaya devam ediyor. Dünyanın her yerinde gösteriler sunan ve ülkemizde düzenlenen Dünya Şampiyonasında da Ankara'da molalara ve devre aralarına renk katan Red Foxes dans ekibi sadece tek bir maçta sahada gözükmedi. O da saygı değer büyük Türk Demokrasi ustası RTE'nin tribünde olduğu Türkiye-Rusya maçıydı...

Birkaç basketbol sitesinde yer aldı bu haber ama diğer basın yayın organları pek sallamadılar bu haberi. Fakat ben çok ama çok sallıyorum bu olayı...

Tabii yaa, ramazan ayında olduğumuzu unutmuşum. Tüh be.. Şimdi Ankaralıların orucu bozulacak değil mi o kızlar dans edince? Ha bir de baş örtülü kızların özgürlüğü, demokrasinin amaç mı araç mı olması sorunsalları vardı değil mi? Çok şükür çok şükür dansçı kızları Onun gözleri görmedi de mükemmelliği bozulmadı. Zaten o görmek istemiyorsa diğer 10000 kişinin, Rusya'dan maça gelen izleyicilerin isteklerinin ne önemi var...

Midemi o kadar çok bulandırıyor ki bu olaylar burada kusmak istiyorum. Ve kusarak ortaya yazıyorum: Sizden, sizin gibilerden, sizin sayenizde oluşan insan demeye utandığım yaşam formlarından nefret ediyorum.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Türkiye - Porto Riko: 79-77 (2002 in rövanşı alındı.)

2002 Indianapolis'in rövanşı alındı ama çok çok zor bir şekilde alındı... Maça öyle bir başladık ki sanki Efes Cup'ta hazırlık maçı oynuyoruz sandım. Hemen oyuncu değişikliği yapılmasını bekledim, olmadı. Sinan'ı aradı gözlerim takıma bir anda enerji depolasın diye ama o da alınmadı sahaya... Tam bir rehavet içerisinde bütün bir yarıyı geçirdik.
İkinci yarıya beklediğim gibi başladık. Sert bir şekilde yani. Köşeden üçlüğü yiyince 10 sayı geriye düştük ama sert savunmamız ve akıllı hücumlarımız sayesinde farkı hemen erittik. Periyot sonlarına doğru Kerem Gönlüm üzerinden yaptığımız güzel hücumlar ve bulduğumuz boş üçlüklerle onları yakalar gibi olduk ama onlardan transition hücumları sonunda yediğimiz üçlükler yüzünden bir türlü öne geçemedik. Yine de 1 sayılık farkla biten 3. çeyrek gelecek olan bir galibiyetin habercisiydi.
4. çeyrekte kendimizi hatırladık. 3-4 dakika vidaları sıktık ve Porto Riko'yu vurup geçtik. Farkı 10'a getirdik bir anda. Ama işte tam burada yine meşhur yanılgımıza kapıldık. Maçın bittiği yanılgısı... Fark 10 iken biraz daha bastırıp 15-20 yapsaydık sonlarda komaya girmemize gerek kalmayacaktı.
Turnuvadaki en iyi oyuncumuz, büyük yeteneğimiz Ersan maç sonunda hiç de kalitesine yakışmayan bir hata yaptı ve maçı son topa getirdi.
Ama bu maçta yaşadıklarımız, Efes Cup'ta Arjantin maçında kazandığımız tecrübelerin üzerine eklendi ve bizi güzel bir şekilde uyardı... Umarım gerekli dersleri alırız ve madalya yolunda böyle basit hatalarla hak ettiğimiz maçları rakibe hediye etmeyiz...

Türkiye - Yunanistan: 76-65 (Final yolu aralandı.)


Mükemmel bir gece... Hep son anlarda kazana kazana Avrupa şampiyonu olmuş, Dünya şampiyonası finali oynamış süper bir turnuva takımını bariz bir üstünlükle yendik. Yıllardır beklediğim bir galibiyetti aslında bu galibiyet...
Özellikle 3. ve 4. çeyreklerde mükemmel oynadık. Ömer Aşık ve Semih Erden'in müthiş organizasyonlar sonrası vurduğu smaçlar basketbol adına mükemmel hareketlerdi. Amerika gibi bireysel yetenekler sonucunda vurulan spektaküler smaçlar değillerdi belki de ama bu oyunun bir takım oyunu olduğunu bizlere yeniden öğretir cinstendi... İkisinin yaptığı bloklar müthiş enerji verdi takımımıza. Beni ve arkadaşlarımı da havalara uçurdu...
Hidayet ritmini bir türlü bulamamış olsa da çok kritik 2 üçlük atarak önemini yine vurguladı. Kerem Tunçeri kariyerinin en iyi turnuvasını geçiriyor. Ender'in kariyer turnuvası 2009'du belki ama O da beklediğimden çok daha iyi oynuyor. Ömer Onan, en çok korktuğum oyuncuyu yani Spanoulis'i kibar tabirle duman etti. Çok da güzel yaptı. Çünkü onların en güçlü tarafı orasıydı.
Ersan İlyasova... Ersan mükemmeldi. İnanılmaz bir maç oynadı. Dirk Nowitzki performanslarını hatırlattı bana. Bir süper yıldız gibi oynadı. Ona her daim güveniyorum zaten ama bu maçta bir başkaydı... 2004'ten beri, Albert Schweitzer turnuvasında MVP olduğundan beri böyle oynayacağın günleri bekliyorum. Beni bugün haklı çıkardın. Helal olsun sana.

Tanjeviç'in bazı saçmalıklarına, Carl Jungebrand'ın ilk yarıdaki inanılmaz kararlarına rağmen Yunanistan gibi bir takımı ezerek yendik. Ki yapmamız gereken de budur aslında. Bu takımın potansiyeli bunu gerektiriyor çünkü. Umarım böyle galibiyetleri önümüzdeki yıllarda çok daha sık görürüz.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yunanistan'ın iğrenç galibiyetlerine bir yenisi daha eklendi.


Sakın salak ırkçılık yaptığım düşünülmesin. Sadece son 5 yıldır Yunaninstan'ın saçma sapan bir şekilde kazandığı maçların sayısının çok olması ve bu maçları iğrenç stile sahip oyuncular(Spanoulis, Diamantidis, Chatzivretas, Bourusis) sayesinde kazanması çok sinirime dokunuyor. Bugün de Porto Riko karşısında hiç hak etmedikleri bir galibiyet aldılar. Hakemlerin desteği gören gözlerden kaçmadı. Son 13 sayısının tamamını faullerden buldu Yunanistan. Sadece bu istatistik bile yeterli başlıkta yazdıklarımı açıklamak için. Ama işte Yunanistan'ın bu kötü stilli oyuncularının hepsi çok akıllı ve çok üst düzey oyuncular. Başarıları da bu sayede geliyor zaten ama umarım yakında buna bir son verilir. Geçen sene çeyrek finalde, sonuna kadar hakkettiğimiz maçı elimizle verdik onlara. Bu maç belki de benim için en sinir bozucu olanıydı ama diğer efsane Yunanistan maçlarını da hatırlatmak istedim.
2005 Avrupa Şampiyonası yarı finali: Yunanistan 67-66 Fransa. Son 1 dakikaya 7 sayı geride girdikleri maçı inanılmaz bir şekilde kazanmışlardı. Fransa'ya çok yazık olmuştu. Turnuvanın açık ara en iyi basketbol oynayan takımıydılar.
2006 Dünya Şampiyonası grup maçı: Yunanistan 69-66 Avustralya: Bütün maçı önde götüren Avustralya son 30 saniyede 2 top kaybedip 2 üçlük yiyince maçı vermişti.
2007 Avrupa Şampiyonası çeyrek finali: Yunanistan 63-62 Slovenya: Son 2:30 a 9 sayı farkla önde giren Slovenya, maç boyunca hep doğruları yaptı, Yunanistan'dan çok çok daha iyiydi... Ama son 2:30'da ne olduğunu hiç birimiz anlamadık... Tatilde maçı izlerken basketbolu benim gibi çok seven ağbim ve Halil'le birlikte hayattan soğumuştuk.
2009 Avrupa Şampiyonası yarı finali: Yunanistan 76 -74 Türkiye: Bizim 39 dakika boyunca önde götürdüğümüz ama anormal miktarda hücum ribaundu verdiğimiz için bir türlü vurup geçemediğimiz bir maç olarak aklımda kalan bu maçın son 2 dakikasına 7 sayı önde girdik. Son dakika içinde hızlı hücumda Ersan'la çok kolay bir sayıyı kaçırdık, Ömer'le boş bir şutu değerlendiremedik ve Spanoulis ile Printezis'ten gelen üçlüklerle geriye düştük. Ender Arslan maçı uzatmaya götüren turnikeyi attı ama uzatmada yine Spanoulis'e direnemedik.

Yunanistan'la oynadığınız maçı kazanmak için maçın kritik anlarını iyi oynamalı, kendinize güveniniz tam olmalı, son dakikaya 10 sayı önde bile girseniz farkı arttırmak için hırslı oynamalısınız. Onların her türlü tahrik tekniklerine de karşılık verebiliyor olmalısınız. Son 4 turnuvanın 3ünde (2006 final, 2007&2009 yarı final) onları yenebilen İspanya'nın hangi taktikleri kullandığını cümle alem görüyor artık. Biz de benzer şeyler yapmalıyız demiyorum ama mental olarak Yunanistan seviyesinde olmalıyız. Maç sonunu oynayabilirsek bu kötü Yunanistan'ı rahat yenebileceğimiz düşünüyorum açıkçası.

29 Ağustos 2010 Pazar

Türkiye - Rusya: 65-57 (2de 2 oldu, güzel oldu)


Beklediğim gibi çok zor bir maç oldu. Hücumda kötü bir günümüzde olmamıza rağmen savunmada yine çok iyiydik. Özellikle 2. çeyrekte Rusya'ya çok zor anlar yaşattık. Kerem Gönlüm ve Sinan Güler sahadayken böyle olması çok doğal geliyor artık zaten bana.
Hidayet'in ilk yarıda çok kötü oynamasına rağmen Ender'in ekstra üçlükleri bizi önde tuttu. Ersan'a gerekli hücumları hazırlayamamamız çok üzücüydü. Bir türlü ritm bulamadık ama savunmadaki başarımız ve pota altındaki üstünlüğümüz onların bizi yakalamasına engel oldu. 
İkinci yarıda da hep önde gitmemize rağmen hep bir stres vardı üstümüzde. Ama işte son çeyrekte Hidayet eski günlerini hatırlayıp bize de yeteneklerini sununca her şey düzeldi. Hakemler faulleri düzgün bir şekilde çalabilselerdi şimdi 15-20 sayılık bir farkın keyfini sürecek, belki de gereksiz yere havaya girecektir. Hakem Hidayet'e sportmenlik dışı faulü verdi ve 14 sayılık maç 9'la bitti. Bu da umarım bize bir ders oldu. 

Maçtan notlar: 
* Sinan Güler yine süperdi. Ergin Ataman'a ne kadar yüklensek yine de az gelir. 
* Dün kalitesini pek ortaya koyamayan Ömer Aşık, bugün beni bir kez daha haklı çıkardı.  
* Tanjeviç yine 3 uzunla oynamaya çalıştı bi süre. Bu geçici dönem yine bizi komaya soktu. Ama şimdi o Kerem'in Monya üzerinden attığı bir post-up sayısını göstererek kendini dahi sayacaktır. 
* Son çeyrekte uzun süre aynı beşle oynamamız yüzünden, rakibi tam vurup geçeceğimiz dönemleri iyi değerlendiremedik. Yorulduğumuz için basit topları rakibe sunduk. Tanjeviç'e selam olsun. Ya takımı rotasyon manyağı yapıyor ya da böyle saçmalıyor. 

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Türkiye - Fildişi Sahili: 86-47


2. ve 3. periyotlarda Tanjeviç beni delirtse de son periyottaki son derece olumlu oyunumuz sayesinde çok güzel bir skorla bitirdik Fildişi Sahili maçını. Maç içinde Hidayet, Kerem Gönlüm, Oğuz, Semih dörtlüsüyle oynadığımız bir bölüm vardı ki basketbol adına bildiğim her şeyi unutuyordum. Kafayı yiyordum.
Ömer Aşık'ın Lamizana'dan arka arkaya blokları yemesi ve yaptığı çok yanlış teke tek hücum seçimleri beni biraz hayal kırıklığına uzattı. Her ortamda onun bitiriciliğini göklere çıkaran birisi olarak üzüldüm doğrusu bu akşamki oyununu görünce...
Sinan'ın 16 dakikada 8sayı, 4ribo, 4asist, 5 top çalma ve 1 blokluk oyunu çok sevindirici.. 
Bugün dinlendirilmek amacıyla Kerem Tunçeri sadece 12 dakikada oynadı ve o sahadayken milli takımımızın çok daha iyi oynadığı yine hemen fark edildi. Önümüzdeki zor maçlarda kesinlikle 25-30 dk sahada kalmalı Kerem Tunçeri. Ömer Onan ve Ersan İlyasova için de aynı şeyler geçerli. Ersan İlyasova'yı izlemek büyük keyif.
Ender Arslan yine saç baş yoldurdu futbol tabiriyle söylemek gerekirse :) Of be Ender...

Milli Takım, Tanjeviç'e rağmen iyi işler yapabilir. Buna inanmak istiyorum. 

Dünya Şampiyonası Öncesi A Milli Takım

İki ay önce şurada seçilen milli takım kadrosunu değerlendirmiştim. Şampiyona yarın başlıyor ve milli takımımızın bugünkü durumunu, tek oyuncuların ve teknik ekibin durumunu özetlemek istiyorum..

Kerem Tunçeri: Bence bu turnuvada en çok güveneceğimiz kişilerden biri olacak 2001'in tam zıttı olarak. Oyununu artık çok beğeniyorum. Şu anda en hazır oyuncularımızdan biri.
Ender Arslan: Sakatlıktan yeni çıkması ve kariyerinde genel olarak güven veren bir oyun oynamaması nedeniyle net konuşamayacağım. 21 yaşında Langdon ve Granger'ın olduğu bir takıma guardlık yapıp Rigaudeau gibi bir guarda karşı maçı 25 sayı 11 asistle oynamış bir adamdı Ender. Ama onu şu an seven kimse yok. Ama belli olmaz. Seyirci önünde gaza gelebilir.  
Barış Ermiş: Çok eleştiriliyor, takıma da çok geç katıldı. Yapacağı her olumlu hareket takım ve taraftar için ekstra olacaktır. Zaten sakatlık olmazsa pek süre de alamayacak gibi.
Ömer Onan: Ömer'i fundamental olarak hiç beğenmesem de takımın en yararlı oyuncularından biri. Efes World Cup'taki yüzdesini şampiyonada tutturabilirse milli takım seviye atlar.
Sinan Güler: Kayıp geçen 1 sezon oyununu geriye götürdü doğal olarak. Çok katkı vereceğini düşünmüyorum.
Hidayet Türkoğlu: Tam hazır değil. 2001'den beri zaten hiç bir zaman milli takım için hazır olmadı. Ama artık oyunu daha olgun. 2002de bir hazırlık maçında Divaç ile üçlük çizgisinin gerisinde tek tek oynayıp topu kaybeden Hidayet değil artık.
Cenk Akyol: Öz güveninin böyle yerinde olması sevindirici. Cenk'ten tabii beklentiler çok yüksekti. Altyapılarda Teodosiç'lerin, Pekoviç'lerin kuşağının en önemli oyuncularındandı. Onlar gibi olamaması çok üzüyor tabii beni.
Ersan İlyasova: Ersan'ı izlemek çok keyifli Kaan Kural'ın da dediği gibi. Sağlam bir Ersan fark yaratır. Önümüzdeki yıllarda Enes'le birlikte ortalığı toz duman etmelerini bekliyorum.
Kerem Gönlüm: Efes World Cup'ta izlediğim Kerem, beni son derece umutlandırdı. Şutu da iyi olsa her takımda oynayabilecek bir 4 numara olurdu Kerem Gönlüm. Ama yine de takıma özellikle de savunmada çok büyük katkılar verebilecek düzeyde.
Ömer Aşık: Ona overrated diyenler  önümüzdeki yıllarda bu sözlerinden utanacaklar diye düşünüyorum. En beğendiğim oyuncularımızdan biri. Çalışma azmi Türk basketbolcularında ender görülür tipte. Şutu eksik, hücum repertuarı kısıtlı diyebilirsiniz, haklısınızdır da ama pota altında onun gibi bitirici kaç tane adam çıkmış Türk basketbolunda.
Semih Erden: En beğenmediğim oyuncumuz Semih'ti. Ama son turnuvada O da çok iyi göründü. Ömer ve Oğuz'a verdiği bazı paslar beni çok şaşırttı. Prkacin tarzı paslardı bunlar. İlginç ne diyeyim.
Oğuz Savaş: Scola'ya karşı attığı rahat basketleri izlemek çok keyifliydi. İyi kullanılırsa çok yararlı olur ama Tanjeviç'in hiç istemeyeceği tarzda nispeten hantal bir uzun Oğuz... O yüzden Tanjeviç'in rotasyonunda çok kesik yiyecektir diye düşünüyorum.

Ve Bogdan Tanjeviç... 2010 Dünya şampiyonasının benim için bir diğer anlamı, bu adamın artık gidecek olmasıdır. Türkiye bu şampiyonada birinci bile olsa Tanjeviç'le ilgili fikirlerimin hiç biri değişmeyecek. Efes Pilsen Türk basketbolunun lokomotifi ise Bogdan Tanjeviç de Türk baskebolunun El Frenidir. Nereye gidiyorsa gitsin bir an önce. Onu görmek bile sinirlerimi bozuyor artık.
Adam Kerem Gönlüm'ü 3 numarada oynattı ya ben daha ne diyeyim... Sonunda bunu da yaptı... Her yaz aklımızı oynatıyoruz Tanjeviç yüzünden. Ama her şeyin bir sonu vardır. İstersek önümüzdeki Avrupa Şampiyonasına bile katılmayalım ama Bogdan Tanjeviç'in muazzam saçmalıklarına daha fazla şahit olmayalım artık.
Bu şampiyonada da türlü türlü saçmalayacak. Baştan uyarayım değerli basketbolseverleri...

27 Ağustos 2010 Cuma

Açılış Töreni Rezaleti


Bana göre daha kötüsü yapılamazdı. Daha yavan bir açılış gösterisi yapılamazdı bence. Basketboldan hiç anlamayan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı açılış konuşması sırasında dünyaya mesaj verme kaygısı içerisinde saçmalıyor, futbol organizasyonunun Türkiye'ye verilmeyişini gündeme getiriyor, basketboldan uzaklaşıp bazı ulvi yöneticilerine teşekkürler ediyor, Müslüm Gürses açılış şarkısını seslendiriyor, Sezen Aksu en acıklı şarkılarıyla turnuvaya neşe katıyor, Kıraç tam şarkıya girecekken hop bir de bakıyoruz bir kadın sesi, hem de İngilizce... Saymakla bitmeyecek rezillikler yani.
Fatih Solak nasıl bu takımda kendine yer bulabiliyorsa, ilk 12 yi geçtim deneme kadrosuna bile çağrılabiliyorsa, bu gösterinin de böyle yapılması normal geliyor aslında. Yani amatör... Yani başarısız...

Bu gece en kibar tabirle tam bir rezalettir. Ama tabii bazı sitelerde "Görkemli Açılış" olarak geçiyor.

Edit: Ekşi sözlükte denk geldiğim müthiş bir yorum:

"ülkedeki herkesin kafa iyi lan galiba. çok sürreal bir şovdu çok...
ben olsam bırak turnuvayı basket topu vermem bize.."

19 Ağustos 2010 Perşembe

Lawrence Roberts


4 numara için arayışlar son buldu ve geçen senenin süper takımı Partizan'ın bence çok önemli bir parçası olan Lawrence Roberts takımımız dahil oldu.

Bence Efes Pilsen, bulabileceği en iyi 4 numaralardan birini aldığını düşünüyorum. Tamam çok şutör değil ama zaten takımda yeterince şutör var. Bizim en büyük eksikliğimiz savunma sertliği ve ribaund zaafı idi. Şimdi Raduljica ve Roberts gibi iki uzunun katılımı ve Kerem gibi savaşçı bir oyuncunun takıma geri dönmesi bu en büyük eksikliğimizi giderecektik. Belki de bu sayede son dakikalara doğru direncimiz kırılıp maçları son toplarda vermeyiz.. Geçen sene bolca yaptığımız gibi.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

4 Numara için arayışlar..


Şu sıralar Efes Pilsen'in gündeminde 4 numara için yapılacak takviye var.. Bir sürü isim konuşulup durdu ama son günlerde duyduğum iki ismi çok olumlu buluyorum. Hemofarm ın genç yıldızı Milan Macvan ve Partizan'dan çok beğendiğim Lawrance Roberts. İkisinden birisi takımımıza katılırsa çok çok iyi olacak bizim için. Macvan'ın Raduljica ile beraber daha iyi oynayacağını düşünüyorum ama Roberts'la birlikte çok daha sert bir takım olabiliriz.
Bazı sitelerde Roberts için dandik oyuncudur falan denilmiş. Basketbolu sanırım kimse bilmiyor gördüğüm kadarıyla... Partizan geçen senenin en çok konuşulan takımıydı... Ona rağmen demek ki Türkiye'den Partizan'ın maçlarını izleyen pek kimse yokmuş..
Macvan'ı da 2007'deki dünya gençler şampiyonasında izlemiştim ilk olarak. Amerika'yı yenip şampiyon olan takımın Jeremic ile birlikte en önemli oyuncusuydu... 2008deki Avrupa ümitler şampiyonasında da Raduljica MVP olurken Macvan da en iyi beşte kendisine yer buluyordu. Şutu olan geleceğin önemli 4 numaralarından biri olarak görüyorum kendisini. Atletik özelliklerinin yetersizliği nedeniyle belki NBA yapamayacak ya da yapsa bile orada çok başarılı olamayacak bir oyuncu. Umarım Onu Efes Pilsen'de izleyebiliriz önümüzdeki yıllarda.

Bu arada Macvan'ın, Enes Kanter'in bu sene MVP si olduğu Nike Hoop Summit turnuvasının geçen yılki MVP si olduğunu belirteyim.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Emir Preldziç konusu ile ilgili farklı bir yaklaşım

Gece gece yine gördüklerim karşısında rahatsız oldum... Bazı internet sitelerinde okuduğum yorumlara inanamadım. Deniliyor ki "Türk milli futbol takımında bile iki zenci oynuyor, bir Emir mi çok.. TBF yapamazsa Erdoğan devreye girsin, çözsün bu sorunu". "Koskoca bir ülke bir Emir'in mi eline bakacak"

Bu ırkçı söylemleri böyle sığ bir şekilde dile getirebilmek bu kadar kolay olmamalı... Madem böyle sığ insanlar saçma sapan yorumlarını yazabiliyorlar, ben de bu konudaki görüşlerimi yazayım dedim.

Ne milletmiş be arkadaş.. Türk olmak en yüce erdem, en büyük şeymiş dünya üzerinde. Her gün soğuk füzyonu buluyorsunuz, zamanda yolculuk ediyorsunuz değil mi. Keşifler, icatlar günlük işleriniz...  

Basketbola da faşizmin soğuk eli değmiş anladığım kadarıyla...
Referans gösterdiğim herkes için gelsin bu sözler:


Duvarları devirinde kül edin betonları
Ne böyle sınır olsun ne böyle düşmanlıklar

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Ömer Aşık Chicago Bulls'la anlaşmaya vardı.


Aslında bu postun başlığı "Ömer Aşık hakkettiği yerde" şeklinde de olabilirdi. Fenerbahçe Ülker'de anlamadığım bir şekilde hakkettiği süreleri, hakkettiği değeri alamamış, 86 kuşağının Avrupa'da bence en iyi iki pivotundan biri olan Ömer, hayallerine ulaşmış görünüyor. Bence -faul atışlarını düzeltebilirse- Joakim Noah'ı kesinlikle kesebilecek, Boozer la müthiş bir ikili oluşturabilecek kapasitede bir oyuncudur milli pivotumuz. Geçen sene Gortat, Gasol, Krstiç, Brezec gibi oyuncular karşısında yaptıkları ortada. Sırbistan maçındaki 1/10 faul atış yüzdesi onu hakkettiği yerin biraz aşağısına çekti ama o maçları izleyen her scout, Ömer'i kadrosuna katabilmek için elinden geleni yapar. Medyamız faul atışları yüzünden yerden yere vurmuştu Ömer'i ama belki de o maçları oralara getiren kişilerin en başındaydı Ömer.
Yolun açık olsun...

9 Temmuz 2010 Cuma

Yok artık Miami Heat


Shaq gittiğinden beri takıma doğru düzgün takviye yapmayan, hatta bir seneyi draftta ilk sıraları kapabilmek için harcayan, yıllardır yüksek kontratla kimseyi takıma dahil etmeyen Miami Heat, son iki günde inanılmaz bir iş başardı... Shaq'ın devasa kontratını eritebilmek için yaptıkları trade'lerin (S. Marion, J. O'neal) getirdiği yüksek kontratlardan bu sezonun sonunda kurtulup ve gözlerini free agent piyasasına çevirmişlerdi... Ve 2010 free-agent pazarına 40 milyon $ lık bir salary cap boşluğuyla girmişlerdi. Yani 2 süper yıldız almaya yetecek bir paraydı bu.
Önce Dwayne Wade'le anlaşıldı... Ardından Chris Bosh, son olarak da Lebron James...
Chris Bosh ve Lebron James i, karakterleri yüzünden günahım kadar sevmem ama Miami Heat, son yılların en mükemmel kadrosunu kurmuş oldu...Şimdi bunların yanına kafası çalışan bir oyun kurucu(Arroyo) ve ribaund çekebilen sıradan bir pivot(Magloire) ile şampiyonluğu rahatlıkla kovalayabilirler.

Bir araya gelen bu trio, aynı zamanda tarihi bir üçlüye de işaret ediyor... Micheal Jordan, Scottie Pippen, Horace Grant üçlüsü ilk şampiyonluklarını yaşadıkları 91 senesinde, 28,26,26 yaşlarındaydılar. Aynen Wade, Bosh ve Lebron un olduğu gibi. Acaba önümüzdeki 5 yılda bir hanedanlığa(Bulls Dynasty) mı tanıklık edeceğiz?  Amerikalılar nedense bu kelimeyi söylemeyi çok seviyorlar:)

8 Temmuz 2010 Perşembe

Georgios Printezis Efes Pilsen'in gündeminde...




Şurada az önce okuduğum habere göre Efes Pilsen, Unicaja Malaga'nın her takıma ters gelen Yunan oyuncusu Georgios Printezis ile ilgileniyormuş.. Nachbar'ın NBA e gitme olasılığı durumunda onun yerini Printezis ile doldurmak istiyormuş söylenene göre. 3-4 oynayabilen çok yararlı bir oyuncudur Printezis.. Benim de çok beğendiğim ve aynı zamanda gıcık olduğum bir oyuncudur. 
Geçen sene(eurobasket2009) çeyrek finalde attığı üçlük bizi yarı finalden etmişti... Unicaja ile İstanbul'da oynadığımız maçta kazanmamız gereken maçı hem kendi elimizle hem de Printezis'in kritik sayılarıyla son anlarda kaybetmiştik... Bence 4 numara almamız gerekiyor ve büyük ihtimalle de 4 numaraya bir takviye yapılacaktır ama yine de bu haberi atlamak istemedim. 


PS: Nachbar'la karşı karşıya fotoğrafları da manidar olmuş..

Euroleague'deki rakiplerimiz belli oldu.

Euroleague'teki rakiplerimiz belli oldu. D grubunda güçlü takımlarla mücadele edeceğiz. Gerçi şu an pek bir şey söylemek zor. Çünkü takımların kadroları pek şekillenmedi. Ama yine de kısaca bir şeyler yazmak isterim.

CSKA Moskova: Vujoseviç'in takımın başına getirilmesiyle bir anda güçlerini iki katına çıkardılar... Uzun rotasyonunda geçen sene çok sıkıntı yaşamışlardı ancak yaşlansalar bile kısaları müthiş CSKA'nın... Yine Final-four yapacaklarından şüphemiz yok.. F4 olmazsa onlar için sürpriz olur.  

Panathinaikos: Çok sönük geçen bir senenin ardından bu sene çok daha fazla asılacaklardır Euroleague'e... Onların bize gelmesi biraz talihsizlik gibi olsa da eski PAO - Efes rekabetini hatırlatacak olması bile güzel...

Valencia: Onlar için süper geçen bir sezondan sonra tek tek yıldızlarını kaybediyorlar... Spahija ve Peroviç gittiler. Rafa Martinez'i de kaybedecek gibi gözüküyorlar...  

A.J.Milano: Normal şartlarda bizim sınıfımızda olmamaları gerekir ama eskisi gibi kendimize güvenemediğim için onları da bir tehlike olarak buraya yazıyorum. 

Union Olimpija: Grubun en zayıf takımı... 2de 2 yapacağımızı düşünüyorum. 

Euroleague Pazarlama Ödülü Efes Pilsen'in...

      
         İşte aylardır anlatmaya çalıştığım şey bu ödülle açıklanmış oldu. "Amaaan noolacak canım, Efes Pilsen de adını değiştiriversin, madem ki basketbola katkı vermek istiyor..." şeklinde açıklamaları okudukça sinirim tepeme çıkıyor, bu basit düşünceleri gördükçe ülkenin durumuna, ziyan genç nüfusunun cahilliğine üzülüyordum.
       Yılların uğraşlarıyla adını ezberlettiren Efes Pilsen, şimdi saçma sapan bir kanunla kapatılma tehlikesi yaşıyor... Ve buna bazı kişiler de çanak tutmaya çalışıyorlar.. Çok yazık. Kimin ne yapmak istediği belli aslında ama bu saatten sonra kimseyi değiştiremeyeceğimi bildiğim için bu konuda daha fazla açıklama yapmayacağım.
       Efes Pilsen'imizi bu prestijli ödülü kazandığından dolayı tebrik ediyorum. Umarım bu ödül bazı şeyleri anlatabilir bazı insanlara...

Miroslav Raduljica kesin olarak Efes Pilsen'de.


       Raduljica ile 5 yıllık bir anlaşma yapıldı haberi geldi NTVspor'dan. Resmi açıklama halen yok ama NTV diyorsa doğrudur diyip bu haberi vermek istedim. Habere göre 2015 yılına kadar anlaşılmış genç oyuncuyla...
Bence müthiş bir transfer. Hem sert, hem akıllı, hem de genç bir pivot Raduljica. Daha önce kendisinden bahsetmiştim bir yazımda ama tekrar değerlendirmek istedim kendisinin Efes Pilsen'e transferini. Efes Pilsen, Raduljica'yı alarak benim yıllardır umduğum gençleştirme operasyonuna başlamış oldu kanımca. Hemen bu sene olması çok zor bu operasyonun ancak yapılan 5 yıllık anlaşma beni bu yönde çok umutlandırdı.
     Artık şimdi sıra altyapımızdan yetişen Cenk Akyol, Melih Mahmutoğlu, Duşan Cantekin gibi oyuncuları kazanmaya geldi. 92 doğumlu potansiyelli oyuncularımız da var sırada. Hatta 94 doğumlu süper yeteneklerimiz var. Efes Pilsen'in şu an basketbol piyasasına sunduğu çok değerli isimler de var. Engin Atsür, Barış Ermiş, Serhat Çetin gibi.. Değerli yabancılar etrafında bu genç oyuncuları toplayarak önümüzdeki yıllarda özlediğimiz eski Efes Pilsen'i yeniden izleyebiliriz diye düşünüyorum. Örneğin Raduljica'nın yanında önümüzdeki yıl 3 yıllık bir Velickoviç transferi yapılırsa çok güzel şeyler olabilir diye düşünüyorum.
       Tabii basketbol da dünya gibi değişiyor. Artık oyuncular, isimler maç kazandırmaya yetmiyor. Partizan'ın neler yaptığını görüyoruz son yıllarda... Bir sezon öncesinin sayı kralının şimdi hücumda ne kadar zorlandığına da bu sene şahit olduk. Umarım doğru adımlar atılır ve özlediğimiz Efes Pilsen geri gelir.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Ümit Milli Takım değerlendirmesi


Turgut Atakol Turnuvası'nda 5'te 5 yaparak şampiyon oldu bugün Ümit Milli Takımımız. Genel olarak Ümit milli takımımızı değerlendirmek istiyorum.
Milli takımımızın bazı bölümlerdeki savunma performansı gerçekten sevindirici. Bazen çok çok basit hatalar yapabilsek bile oyuncuların savunma gayreti son derece güzel. Neredeyse her oyuncudan az çok katkı alabildiğimiz için rotasyonu geniş tutup, sahada sürekli zinde bir beş bulundurabiliyoruz. Ama rotasyon bazı yerlerde zayıf. Pivot bölgesinde özellikle bu sorunu çok yaşıyoruz. İlkan ve Furkan'ın yedeklenmesinde hep sıkıntı yaşadık. Deniz Kılıçlı'nın sakat olmasının da etkisi var tabii.
Hücumda ise bazen çok güzel örnekler sunabiliyoruz. Uzunlardan oynamaya gayret ettiğimiz bölümlerde hep başarılı olduk. Forvet pozisyonunda da hiç sıkıntımız yok diyebilirim. Ama İbrahim Yıldırım tam bir oyun kurucu olmadığından ve Volkan ile Fırat da yeterli tecrübeye sahip olmadıklarından, bazen topu hücuma getirirken bile sıkıntı yaşayabiliyoruz.
Göze batan oyuncularımızı değerlendirecek olursak...

Furkan Aldemir: Turnuvanın MVP si seçildi. Söylenecek çok şey var aslında Furkan için. Enes'le ikisi sağlam adımlarla geliyorlar. Hücum opsiyonlarına bir şeyler katabilirse çok süper şeyler olacak gibi gözüküyor. Benzediği oyuncu: Mirsad Türkcan

İlkan Karaman: İlkan süper bir 4 numara olacak diye umuyorum. Top eline bu kadar yakışan bir uzun Türk oyuncu görmek çok çok zor. 86/87 jenerasyonu hep uzunlarıyla övünür ama 20 yaşındayken ne Semih ne de Ömer Aşık, İlkan kadar göze hoşa gelen basketbol oynuyorlardı...
Benzediği oyuncu: Darius Songalia

Melih Mahmutoğlu: Türkiye'de mevcut şutör guard eksikliğini dindirmesini umuyorum. Fiziği biraz yetersiz ama şutu bu kadar mükemmel bir oyuncu çok çok iyi yerlere gelebilir. Bu sene Quincy Douby yüzünden bir sene kaybetti ama ben ondan çok ümitliyim. Zaten zaman bulabildiği FB Ülker ve GS CafeCrown maçlarında da bunu ispatlamıştı. Galatasaray'da umuyorum ki iyi süreler bulabilecek.
Benzediği oyunucu: Serkan Erdoğan

Birkan Batuk: Birkan'dan açıkçası hücumda daha iyi şeyler bekliyordum ama yine de tatmin edici bir performans gösterdiğini söyleyebilirim.2-3 oynayan bir oyuncu için atletik özellikleri pek iyi olmasa da oyun zekası ve şut yeteneği ile hücumda etkili hale gelebiliyor Birkan. Savunması zaten gayet başarılı.

Can Maxim Mutaf: Melih'in yedeği olduğu için uzun süreler alamasa da kalitesini bence gösterdi.. Sinan Güler'in şut sokabilen hali diye gözlemledim ben Can'ı... Bir kere fundamental ı kesinlikle müthiş... Seneye ümit milli takımda ilk beşi kapacaktır ama asıl önemlisi bu sene kulüp takımında süre bulabilecek mi?

İbrahim Yıldırım: Barış Özcan'ın sakatlığının ardından playofflarda çokca süre bulabilmişti İbrahim Banvit'te ama orada Barış Ermiş'in yanında hep 2 numara gibi oynuyordu. Çok güzel maçlar da çıkardı playofflarda. Ama hala 1 numara mı 2 numara mı tam belli değil gibi. Bugünkü maçta da bir oyun kurucunun yapmayacağı hataları yaptı. Hücumun 5. saniyesinde 3lük atmak gibi. Tamam çok kritik anlarda da çok güzel sayılar attı... Ancak rakibin oyun kurucusu, yıldız adayı Toni Prostan'a baktığımızda 0 sayı, 8 rib, 13 asist ile oynadığını görüyoruz. Bu maça kadar Prostan hep yüksek skorlarla oynuyordu ama o da aynı Ukiç gibi gerektiği zaman skor atmaya yöneliyor, öncelik olarak takımı oynatmayı düşünüyor. Ülkemizde neden 1 numara yetişmediğini daha iyi anlayabiliyoruz sanırım.

Dikkat edilmesi gereken diğer isimler; İzzet Türkyılmaz, Göksenin Köksal...

Olumsuz düşüncelerime rağmen bugün çok güçlü bir Hırvatistan'ı farklı bir skorla yendik. Takımdaki 12 oyuncunun 10 tanesinin kalitesi çok çok yüksek. Ama üst seviyelerde Furkan, İlkan, Melih yerine Prostan, Delas ve Radoseviç daha çok duyacak olmamız (umarım öyle olmaz) beni şimdiden çok üzüyor.

Cenk Akyol yeniden Efes Pilsen'de


2004'te Efes World Cup'ta Slovenya ile oynadığımız yarı final maçında yeteneklerini göstermişti Cenk herkese. Beni de haksız çıkarmamıştı. 17 yaşında  milli takımda oynayan belki de ilk Türk oyuncuydu Cenk Akyol... 
Yukarıdaki fotoğrafta da Japonya'daki efsane Dünya şampiyonası maceramız sırasında çekilmiş bir ekran görüntüsü... O şampiyonada da Ersan'la birlikte 19 yaşında çok ciddi katkı vermişlerdi. 
Ama sonra neler oldu? Efes Pilsen kötü takımlar kurdu, bu kötü takımlarda bile Cenk patlama yapamadı. Yıllar geçtikçe oyunun üstüne hiçbir şey katamıyor gibi gözüküyordu. Ama geçen sene Avellino'da kıpırdamaya başladı biraz Cenk...
Umarım bu sene onun için yeni bir başlangıç olur. Ondan beklenenler belli: altyapılarda kendisini ön plana çıkardığı özellikleri. Top çalma yeteneği, yüzdeli şut sokması ve etkili penetreleri... 

21 Haziran 2010 Pazartesi

Miroslav Raduljica kimdir?


2008 U-20 Ümitler Avrupa Şampiyonası en değerli oyuncusu Miroslav Raduljica ile büyük ölçüde anlaştı Efes Pilsen. Büyük ölçüde diyorum çünkü resmi sitede henüz yayınlanmadı bu haber...
Ümitler Avrupa Şampiyonasından bahsetmemin sebebi; 2006'da Ersan'ın 2007'de de Milos Teodosiç'in bu ödülü aldığını belirtmekte yarar olduğudur... Ben geçen sene Avrupa Şampiyonası' nda izlemiştim O'nu ve hemen default yorumumu yapmıştım:) "Bu adam büyük yıldız olacak." Böyle yorum yaptığım adamların üçte ikisi hakkaten süper yıldız oluyorlar. Naked Man yasası gibi oldu ama gerçekten öyle... Zaten oyuncular kendilerini gösteriyor. O yüzden çok ahım şahım bir yorum değil bu yaptığım...
Neyse gelelim Raduljica'nın Efes Pilsen'e faydalarına.. Öncelikle Çok daha sert ve çok çok daha zinde bir takım olacağız... Ribaund gücümüzün artacağını da umuyorum. Maç sonlarını daha iyi, daha diri oynayabilecek bir uzuna kavuşmuş olacağız...
Son olarak da fazla abartmadan gelsin kendisini izleyelim diyorum...

Velimir Perasoviç Efes Pilsen'de


80li yılların sonu ve 90'lı yılların başında büyük bir oyuncu olan Velimir Perasoviç'in koçluk kariyerindeki yeni durağı, bugün itibariyle Efes Pilsen olmuştur. Umarım çok başarılı olur ekibimizde... Ben değişimi hissedebiliyorum. Raduljica transferi bunu müjdelemişti. Şimdi de Perasoviç'in gelişiyle bu perçinlenmiştir.

18 Haziran 2010 Cuma

Transfer dosyası 2010


Efes Pilsen:
Transferler: Velimir Perasoviç, Erwin Dudley, Cenk Akyol, Andrew Wisniewski, Miroslav Raduljica, Lawrence Roberts

Fenerbahce Ulker: Roko Ukiç kontratını uzattı.
Transferler: Aydın Örs (Koordinatör), Neven Spahija (Koç), Engin Atsür, Marko Tomas, Kaya Peker, Darius Lavrinoviç



Banvitspor: Barış Ermiş, Barış Özcan, Keith Simmons, Charles Davis ve Lance Williams kontratlarını uzattı.
Altyapıdan yetişen Yiğitcan Turna(1987), İbrahim Yıldırım
(1990), İzzet Türkyılmaz(1992), Erolcan Çinko(1990) ve Şafak Edge(1992) takımda  tutuldu.
Transferler: Antonio Graves, Bora Hun Paçun, Mutlu Akpınar


Besiktas Cola Turka: Fedor Likholitov ve Mire Chatman kontratını uzattı. 
Transferler: Cüneyt Erden, Serhat Çetin, Bekir Yarangüme, Mustafa Abi, A.J. Ogilvy


Turk Telekom: Can Uğur Öğüt(1992), Sertaç Şanlı(1991), Gökhan Karabıyık(1988) Genç Telekom kadrosundan A takıma katıldı. 
Transferler: Faruk Akagün(Koç), Ümit Türkoğlu, Ceyhun Altay, Yunus Çankaya, Orhan Hacıyeva, Adem Ören, Rasim Başak, Berent Kavaklıoğlu, Mehmet Yağmur, Heiko Schaffartzik, Larry Owens, Marquis Gilstrap, Diamon Simpson

Pınar Karşıyaka: Birkan Batuk, Serkan Menteşe, Alper Saruhan kontratını uzattı.
Transferler: Ahmet Erdoğan, Jovo Stanojeviç

Bornova Belediye: 

Transferler: Ümit Sonkol, Soner Şentürk, Pertev Öngüner, Şerafettin Birgen, Michael Roll, 

Erdemirspor:

Transferler: Altan Erol, Oktay Yılmaz, Hakan Demirel, Eren Beyaz

Galatasaray Cafe Crown:Radoslav Rancik kontratını uzattı.

Transferler: Oktay Mahmuti, Ermal Kurtoğlu, Tutku Açık, Sertaç Şanlı, Melih Mahmutoğlu, Taylor Rochestie, Haluk Yıldırım, Joshua Shipp

Tofaş: Can Altıntığ, Fırat Töz, İlkan Karaman sözleşmelerini uzattı.
A.Furkan Eskici(1991), Doğancan Tokmak(1992) ve Uğur Dokuyan(1993) altyapıdan A takıma çıkartıldı.
Transferler: İnanç Koç, Onur Aydın, Selim Saygın, Jason Rowe

Antalya BSB. :
Transferler:
Ahmet Kandemir (Koç), Muratcan Güler, Hadi Doğan, Erdinç Balto, Şahin Ekmen


Mersin BSB.: 
Transferler: Valentin Pastal, Hazer Avcı

Aliaga Petkim: 

Transferler: Erdem Türetken, Levent Bilgin, Barış Güney, Polat Kaya, Önder Külçebaş, Darlon  Johnson, Kevin Brawwell


Oyak Renault: 
Transferler: Kerem Özkan, Umut Yenice, Alper Özcan, Jonathan Gibson , Charles Garcia 

Medical Park Trabzonspor: 

Transferler: Evren Büker, Ersin Görkem, Mutlu Demir, Derrick Obasohan, Michael Wright, Vuk Radivojevic 

Olin Gençlik:

Transferler: Can Akın, Seth Doliboa, Tufan Ersöz, Vidas Ginevicius, Alican Güney, Predrag Samardziski, Erdal Bibo

12 Haziran 2010 Cumartesi

Efes Pilsen'de transfer gelişmeleri...



Umalım da internette iki gündür çıkan haberler doğru olsun. İkisi de çok kariyerli ve çok başarılı oyuncular. Tam ihtiyacımız olacak türden iki süper yıldız. Ama ikisinin de egosu Igor Rakoçeviç düzeyinde. Bu transferler gerçekleşirse coach transferi için de müthiş bir isim gelmesi gerekir diye düşünüyorum.
Meydana gelecek olası sorunlara rağmen bu iki süper ismi önümüzdeki sene Efes Pilsen'de izlemeyi çok isterim...

David Andersen: 1980 doğumlu. Kariyerindeki takımlar şu şekilde;

Wollongong Hawks (1998–99)
Virtus Bologna (1999–03)
Montepaschi Siena (2003–04)
CSKA Moscow (2004–08)
FC Barcelona (2008–09)
Houston Rockets

Başarıları:

Albert Schweitzer MVP 1998
Australian Junior Player of the Year 1998
Italian League Finals MVP 2004
All-Euroleague First Team 2005

2002 / NBA Draft 2. tur / 37.sırada


Terrel McIntyre: 1977 doğumlu. Kariyerindeki takımlar şu şekilde;

BCM Gravelines, 1999–00
Braunschweig Metabox, 2000–01
Fayetteville Patriots, 2001–03
Carife Ferrara, 2003–04
Upea Capo d'Orlando, 2004–05
Reggio Emilia, 2005–06
Montepaschi Siena...

Başarıları:

Italian League MVP: 2007
2x Italian League Finals MVP: 2008, 2009
Italian SuperCup MVP: 2008
2x All-Euroleague First Team: 2008, 2009

9 Haziran 2010 Çarşamba

A Milli Takım Kadrosu


Milli takımımızın vaziyet planı aşağıdaki gibidir:) İyi bir sonuç için her şeyin yolunda gitmesi şart. Hem havuza düşen bütün topları çekmeliyiz, hem şanslı olmalıyız, hem seyirci baskısını kurmalıyız, hem yüzdeli atmalıyız, hem de çok iyi savunma yaparken 23. saniyede üçlük yememeliyiz. Bunlar gerçekleşirse başarılı oluruz. Çünkü bütün takımlar en güçsüz halleriyle burada olacaklar. Ama biz de an itibariyle çok ama çok kötü bir durumdayız.

Kerem Tunçeri: Sakatlık yaşadı. Turnuvaya iyi bir şekilde yetişebilecek mi göreceğiz.

Ender Arslan: Final serisinin 6. maçında baskı altında nasıl oynadığını gösterdi. İlk tur maçlarında iyi oynayacaktır ama gerisi için bir fayda beklemiyorum.

Engin Atsür: Hep güvendiğim isim. Bu adama hakkettiği değeri vermiyorlar.

Ömer Onan: Sert savunmasına faul çalınmadığı sürece etkili bir oyuncu.

Evren Büker: Kesinlikle ilk 12de olmalı.

Sinan Güler: Ergin Ataman bu sezonunu harcadı.

Hidayet Türkoğlu: 2009 vs. 2010....

Cenk Akyol: Sezonu en iyi geçirenlerden. 87 kuşağının hayal kırıklığı...

Ersan İlyasova: En iyi oyuncumuz an itibariyle. Her daim güveniniz.

Kerem Gönlüm: 1 sezon oynamadı. Durumunu bilemiyorum.

Cevher Özer: İyi bir sezon geçirdi. Ama üst düzeyde değil diye düşünüyorum.

Ömer Aşık: Yarım sezon oynamadı. Kerem Tunçeri'yle mükemmel bir uyum içindeydiler. Gasol, Gortat, Lavrinoviçs, Mozgov, Bourisis, Kristiç gibi uzunlar karşısında neler yapabildiğini gördük. Ben olsam onun yerinde bu dönemi sadece kondisyon ve serbest atış çalışarak geçirirdim. Kesinlikle son yıllardaki en iyi pivotumuz.

Oğuz Savaş: Formu düşük. Blok tehdidi yok, ribaund katkısı zayıf. Gasper Vidmar bile kendini nasıl geliştirdi. Daha da diyecek bir şey yok.

Semih Erden: Ribaund ve savunma katkısı yüksek.

Fatih Solak: !?!?!? Ağlamak istiyorum sayın seyirciler.


Fatih Solak mı? Aa benim nasıl aklıma gelmedi ki?


Fatih Solak 35 yaşına gelse de kurtulsak şu sevdadan... Şunun şurasında 5 yıl var. Tanjeviç bıraktı bırakacak, Fatih yaşlandı yaşlanacak derken nefret ettirdiniz Milli Takımdan.... Enes KANTER'in neden milli takımda yer bulamadığını kimse açıklamayacak mı? Ya da Furkan ALDEMİR'in kaç tane Fatih Solak ettiğini kimse göremeyecek mi? Gözü olanlar görüyor da Fatih'i herhalde gönül gözüyle görüyor bazıları...

Post'un başlığı aslında "A Milli Takım açıklandı" olacaktı ama elimde değil bu konuya değinmeden edemiyorum. Hüseyin Beşok 29 yaşındayken yaşlı diye almamıştı kadroya Tanjeviç "The Kurt" tarafından.. O zaman da Fatih "The Yetenek Düşmanı" nı almıştı kadroya 24 yaşındayken. Fatih şimdi 30 yaşında. Elimizde pırıl pırıl iki muhteşem yetenek var. Ki bunlar öyle çakma yetenek de değil. Biri Dirk Nowitzki'nin 12 yıllık rekorunun kırmış biri de TBL'de 19 yaşında ribaund kategorisinde 5. olmuş... Bu gençlerin yerine "genç" Fatih kadroda... Fazla söze gerek yok sanırım. Arif olan değil aklı evvel olan bile anlıyor ne demek istediğimi. Ama daha fazla kendimi germeme lüzum yok.

7 Haziran 2010 Pazartesi

TBF'ye bir kez daha: Yazıklar olsun...


2004ten beri bizi çıldırtmaktan bıkmayan TBF ileri gelenleri, sessiz sedasız yine yaptılar yapacaklarını... Belki pek kimse farkında değildir ama altyapı kadrolarında ne Enes KANTER'i ne de Burak Can YILDIZLI'yı görebiliyoruz... Milli takımlarda, böyle kişisel sorunlar diye diye oyuncuları harcamalarına artık yeteeeer demek istiyorum. Nasılsa medyada kimse basketbolu sallamadığı için bu adamlar da istedikleri gibi at koşturabiliyorlar. Kimse çıkıp bir açıklama yapmıyor bu yıldızların neden milli takımda olmadığına dair... Allah bilir ne biçim bir milli takım kadrosu açıklayacaklar yakında.

Şu siteye bir bakın ey yetkililer. Ey çok bilmişler.
http://www.eurohopes.com/rankings/1994
http://www.eurohopes.com/rankings/1992

Siz basketbol severseniz, ben değilim... Siz basketboldan anlıyorsanız ben bu konuda cahilim... Yeter artık, defolun gidin yahu... Haykırmak istiyorum defolun gidin diye...

6 Haziran 2010 Pazar

Büyük bir yıldız adayı: Burak Can Yıldızlı


Geçen sene Nihat İziç'le yaşadığı anlaşmazlık yüzünden milli takımdan uzaklaştırılmıştı Burak sanırım... Detayları çok bilmiyorum ama bugün okuduğum bir davranışı onun ne kadar örnek bir sporcu olduğunu gösterdi bana.

Turnuvada 3 ödül kazanan Burak Can (Sayı kralı, MVP, En İyi Pivot), bu ödüllerden En iyi Pivot ödülünü takım arkadaşı Tugay Göçtürk'e vermiş. Mikrofondan salondakilere, bu ödülü Tugay'ın hakkettiğini söylemiş. Genelde yıldız adayı oyuncularda pek görmeye alışkın olmadığımız çok güzel bir hareket... Kendisini A takımlarda izleyebilmemiz için 2-3 senemiz var. Umarım bu şekilde ilerlemeye devam eder Burak.

www.eurohopes.com sitesinde 94 doğumlular arasında Avrupa'daki en iyi 3. oyuncu olarak gösterildiğini ve Tayfun Erülkü'nün de bu listede 4. olduğunu belirtmek isterim.

Kaynak: altyapibasket.com

2009-2010 sezonu 3 dalda şampiyonu Efes Pilsen



Kapatılması istenen Efes Pilsen, altyapılardaki bütün kategorileri namağlup şampiyon bitirdi bu sezon...
Gençler yarı finalde, küçükler de finalde biraz zorlansa da, diğer bütün maçları farklı şekilde kazandı altyapı takımlarımız. Özellikle yıldızlarda inanılmaz ağır bastık. Final skoru 97-41.
Burak Can Yıldızlı, Tayfun Erülkü, Can Korkmaz, Soykan Yıkılmaz, Yiğitcan Vardal, Okben Ulubay gibi yıldız adaylarını daha şimdiden Türk basketboluna, bazılarını da tüm dünyaya sundu.
http://www.eurohopes.com/rankings/1994

PS: Bu post u yazmaya dün başlamıştım, çünkü yıldızlardan sonuna kadar emindim ve haklı da çıktım. 

3 Haziran 2010 Perşembe

Şampiyon Fenerbahçe Ülker

Geçen sene son maçta olan olaylara "reaksiyon" diyen akıl yoksunları, bizim dün akşam salonda Fenerbahçe Ülker'i alkışlamamızı salaklık olarak algılayacaktır. Bu konuda sadece bunu söyleyebilirim... Zaten ne söylesek boş onlar için ama yine de dün olan bu olayı atlamamak istiyorum. 

Ben Fenerbahçe Ülker i tebrik ederim. Gerçekten hakkettiler. Bizden çok daha istekliydiler. Takımın lideri Roko Ukiç'i zaten çok beğeniyorum. Keşke Efes Pilsen'in oyun kurucusu o olsaydı bile diyorum. Müthiş yönetti takımını... Böyle savunma yapması şaşırttı aslında beni. Bunu da koçlarının başarısına bağlıyorum. Ertuğrul hoca, Tanjeviç'in yaptırabildiğinin 2-3 katı daha sert savunma yaptırabildi takımına... 
Fenerbahçe gerçekten çok iyiydi ama hakem üçlüsü için lütfen objektif olalım. İlk çeyrekte olanları lütfen gözardı etmeyelim. Böyle sert ve agresif bir savunmaya bir çeyrekte toplam 3 faul çalınması, dünyada başka hiç bir yerde olamaz... Bir çeyrekte aynı takıma 2 teknik faul çalınması da çok nadir görülen olaylardandır. Recep Ankaralı ve hakem üçlüsü için diyecek çok şey vardı dün akşam... Vicdanları rahatsa ne mutlu onlara... 

Bu sonucun Efes Pilsen için tek olumlu yanı, takımımızın antipatik ve karaktersiz iki kişiden kurtulacak olmasıdır. Bunların kim olduğu çok açık ve nettir. Dün akşam izlediğim takım, 20 yıldır gördüğüm en aciz Efes Pilsen'di... Olympiakos'tan zamanında, Abdi İpekçi'de 30 yemiştik en güçsüz kadromuzla ama aynı sene Pire'ye gidip 25 sayı fark atmıştık onlara. Efes Pilsen'i biz böyle sevdik. Mücadele gücü yüzünden sevdik. Dün 12000 kişilik seyirci baskısının karşısında böyle aciz kalacak bir takım değildik. Yani son 18 yılda çıktığımız deplasmanlar bize böyle olmaması gerektiğini söylüyordu... 

Yeni sezon için takımın ihtiyaçları aslında çok açık bir şekilde ortadır. Ama imkan bulduğumda onları da ayrı bir postta yazmak istiyorum. 

30 Mayıs 2010 Pazar

Igor Rakoçeviç'in geri dönüşü


Transfer edildiği andan beri kendisinden çok şeyler beklediğimiz, Efes Pilsen'imizi bir üst seviyeye taşıyabilmesini umduğumuz adamdı Igor Rakoçeviç... 
Ama savunmadaki tutuk oynu, çok canımızı yakan top kayıpları ve Ergin Ataman ile yaşadığı kavga ile büyük bir hayal kırıklığı olarak bu sezona beklediğimizden çok daha farklı bir şekilde damgasını vurdu Rakoçeviç. 
Top eline geldiğinde tedirgin olmaya bile başladık. Yani bazen o kadar kötü olabiliyordu... Ama bugün başkaydı Igor... Çok kritik bir anda, hücumun bitmesine 5 saniye kala topu Ermal'den aldığında bu sefer onun iyi bir şey yapacağına inanıyorduk. Müthiş oynadı maç boyunca.
Biraz geç açıldı diyorum ve serinin devamında da böyle oynamasını diliyorum.

5. maçtan notlar;
* Maçı Spormax'ten mi yoksa FB TV'den mi izliyoruz karmaşasının bir an önce giderilmesini diliyoruz Digitürk'teki arkadaşlardan :)
Bu kadar da bariz yanlı olunmaz ki... "Maçın kahramanı" Gasper Vidmar olurken, Ender Arslan da "Maçın Problemi" ve "Fenerbahçe'nin en büyük problemi" olabiliyor ailemizin yorumcusuna göre... Ülkede basketbol kimlerin elinde saymak bile istemiyorum artık...
* Ömer Onan'ın bazı konularda artık Mirsad Türkcan seviyesine çıktığını (ya da düştüğünü) gördük...
* İlk çeyreği domine eden Kasun'u bir daha sahada doğru düzgün göremedik... Belindeki sakatlık yüzünden herhalde.
*Kaya'nın döküldüğü seride bugün Ermal ortaya çıktı ve Semih'e 3 tane çok güzel pivot hücumu gösterdi. Ellerine sağlık Ermal...
* Ukiç yine çok kritik sayılar atmaya devam etti. 23 saniye iyi savunmanın sonunda zıpzıp Kinsey'e blok bile yapabiliyoruz ama eğer son saniyelerde Ukiç topu eline alırsa affetmiyor.
* Charles Smith sezon başından beri bence en iyi oyuncumuz... Hem hücumda hem de savunmada. Bugün de son anda yaptığı kritik müdahale ile bir pozisyon önce yaptığı top kaybını affettirirken, maçı da garantiye almamızı sağladı.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Final serisinde ucuz taktikler...


Banvit serisinin ikinci maçında başladıkları, yılların bir numaralı taktiğini uyguluyor Fenerbahçe Ülker kenar yönetimi ve Mirsad Türkcan liderliğindeki oyuncuları... Hakeme manalı manasız inanılmaz baskı...
Bu baskıyı genelde Yugoslav kökenli koçlardan ya da Yunan & İspanyol seyircilerinden görmeye alışkınım ama FB Ülker'in de bunu benimsemesi güzel bir gelişme...
Semih Erden'in yaptığı bariz hücum ve defans faullerinden sonra gösterdiği çılgın tepkiler bunu açıkca gösteriyor. Banvit serisinde de Charles Davis'in çıldırtmayı başarmışlardı. Bu şekilde giderlerse onları İsmet İnönü bile kurtaramaz :) (27 Mayıs'ı unutmayalım...)
Hakemler an itibariyle ribaundu alıp faul sebebiyle düşen Shumpert'ı görmezlikten gelmişlerdir. Bravo Fenerbahçe Ülker'in über oyuncuları...

20 Mayıs 2010 Perşembe

Fenerbahçe Ülker fanı Çetin Yılmaz


Final serisinin ilk maçında yoğun bir şekilde gördüğümüz, yorumlarıyla Nur Germen'i aratmayan güzide yorumcumuz Çetin Yılmaz'ın Fenerbahçe basket atamadığında üzülmesi, kısaların topu yarı sahaya taşıyamadığını görüp FB benchine taktik vermesi, Kasun'un bloğu yerine FB Ülker uzunlarının paslaşmasını övmesi gözüme çarpıyor...
Sezon başından beri devam eden FB Ülker yanlılığını Efes Pilsen serisinde dinlemek zorunda kalmak son derece sinir bozucu...

11 Şubat 2010 Perşembe

Ergin Ataman & Igor Rakoçeviç Kavgası

Kaç yıllık basketbol izleyicisiyim ( :) ) ilk defa böyle bir sahne gördüm. Ergin Ataman'dan nefret eden tek kişi ben değilmişim demek ki... Videoyu yakında her yerde görüp olayı daha net idrak edeceğiz ama ben hala etkisinden kurtulabilmiş değilim... Gerçek miydi hayal ürünü müydü farkında değilim...
Rakoçeviç az kalsın yumruk atıyordu Ergin Ataman'a. Bence ikisi de kovulmayı sonuna kadar hakediyor. Bu oyuncuyu bu hale getirenler utansın, bu başarısız hocada bu kadar ısrar edenler utansın diyorum.

Tam bunları yazarken Kerem Tunçeri üçlük attı. Vay be diyorum. Kerem Tunçeri ve 3 sayılık basket...

Ergin Ataman ve 4 kısa saçmalığı

Maccabi maçının daha ilk çeyreğindeyiz ve yukarıda yazdığım başlıktaki konu beni çıldırtmaya başladı bile.
Ergin Hoca allah aşkına ne içiyorsan bize de gönder, biz de hayal dünyasında gezelim, dert tasa içinde yaşamayalım... Bravo diyorum hocam sana, benim 3,5 astigmat gözlüklerimi istersen seve seve veririm sana.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Ergin Ataman diye bir adam



Basketbol adına 2009 ve 2010 un en sinir bozucu adamı. Evet Ergin hocayı bu cümleyle tanımlayabiliriz. Ya da tam bir kaybeden. Son çeyrekte yaptıklarını nasıl anlatsam ne söylesem bilemiyorum. Çok başarısız bir coach diyebiliyorum sadece...
Mariç'siz 3 milyon dolarlık Partizan son çeyrekte Barış ve Dostluk salonunda Panathinaikosu geriden gelip 5 sayı farkla yenebiliyor. Partizan'ın en iyi 2 oyuncusunu Ergin Ataman'ın 15 milyon dolarlık Efes Pilsen'ine sezon başında almış olsak, gruptan çıkamayacaktık belki de ama Partizan bu oyuncularla, sert savunmayla önüne gelene kafa tutabiliyor.
Ergin Ataman facia bir sezon yaşatıyor biz taraftarlara. Bu sonuçların tüm sorumlusu kendisidir. Bu kadar iyi oynarken bile kaybedebildiğimize göre başka sorumlu aramaya gerek yoktur.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Euroleague 2009 -10 normal sezon ilk beşim




Ricky Rubio (Barcelona 10 - 0) - 6.4 sayı, 3.2 ribaund, 5.6 asist, 1.5 top çalma... Avrupa ve Dünya şampiyonalarını kasıp kavurmasına çok az kaldı... NBA'de de çok iyi işler yapacak.
Trajan Langdon (CSKA) - 14.9 sayı, 3.6 ribaund, 1.4 asist. Çok seviyorum ben bu adamı. Hep derler ya "Tam bir istikrar abidesi". Tam bir kilişe bu söz ama Alaskan Assasian abimiz için bu laf cuk oturuyor. Ah o Efes günleri ah. NBA için bıraktı bizi ama hiç unutmadık onu.
Linas Kleiza (Olympiakos) - 17.6 sayı, 7.7 ribaund, 1.2 asist. Deli bir adam bu Klezia. Bakışlardan da anlayabiliyoruz. Fazla kızdırmamak gerek kendisini maç içinde. Patlayabilir... Ama böyle bir forveti Euroleage'te izlemek acayip keyifli orası ayrı...
Ksistof Lavrinoviç (Montepaschi Siena) - 15.3 sayı, 5.6 ribaund, 1.4 asist. Lavrinoviç kardeşlerden biri Efes'e gelsin kampanyasını başlatmak istiyorum. Hem savunmada hem de hücumda çok sağlam bir oyuncu Ksistof. Ama özellikle bu sene kariyerinin zirvesinde.
Alexander Maric (Partizan) - 16.8 sayı, 9.1 ribaund, 0.8 blok. Kendisini bütün basketbol severler tanıyordur artık heralde. Hücumda bence repertuarı çok geniş değil ama rakiplerin onu çok tanımamasının ve Vujoseviç'in hücum zekasının ekmeğini bolca yedi bu sene.


İkinci en iyi beşim ise şöyle olurdu:
Milos Teodosiç (Olympiaskos)
Romain Sato (Siena)
Pete Mickeal (Barcelona)
Darius Lavrinoviç (Real Madrid) & Mike Batiste (Panathinaikos)
Tiago Splitter (Caja Laboral) & Nikola Pekoviç (Panathinaikos)

İkinci ligin tozunu atan genç yıldızlar

Altyapı milli takımlardan adlarını duyduğumuz ve izlediğimiz genç oyunculardan öne çıkanların, bu senenin ilk yarısındaki istatistikleri:

Can Mutaf (FMV Işıkspor): 17 sayı, 2.6 ribaund.. 1991 doğumlu skorer guard

Şafak Edge (Genç Banvitliler): 10.5 sayı, 2.5 asist... 1992 doğumlu oyun kurucu

Orhan Aydın Hacıyeva (Pertevniyal): 21.9 sayı, 13.6 ribaund, 1 asist.. 1989 doğumlu forvet. Beykoz maçında 40 sayı 15 ribaundla oynamış. Hey maşallah.

İzzet Türkyılmaz (Genç Banvitliler): 12.7 sayı, 9.1 ribaund... 1990 doğumlu uzun forvet

Can Uğur Öğüt (Genç Telekom): 17 sayı, 3.6 ribaund, 5.2 asist... 1992 doğumlu oyun kurucu

Sertaç Sanlı (Genç Telekom): 10 sayı, 6 ribaund. 1991 doğumlu pivot

Can Korkmaz (Pertevniyal): 12.15 sayı, 1.9 ribaund, 3 asist... 1992 doğumlu oyun kurucu

Berent Kavaklıoğlu (Hacettepe): 14.5 sayı, 4.2 ribaund, 4.8 asist, 1.8 top çalma. 1986 doğumlu oyun kurucu. Böyle genç mi olur diyorsunuz belki ama ben Berent'in 1. ligte rahatlıkla oynayabileceğine inandığım için kendisine dikkat çekmek istedim burdan nacizane...

Sertay Gürsu (Genç Banvitliler): 19.5 sayı, 3.1 ribaund... 1987 doğumlu skorer guard. Sertay da pek genç oyuncu sıfatına uymuyor ama istatistikleri dikkat çekici

Dikkat çeken diğer Türk oyuncular ise şöyle:
Mustafa Abi: 24 sayı ortalamasıyla sayı kralı :)
Eriş Sezgin: 5.8 asist sıralamasında birinci. 13.2 sayı, 2.7 ribo ortalamaları var.

15 Ocak 2010 Cuma

Gilbert Arenas & Efes Pilsen !!??



Gilbert Arenas'ın NBA'de ceza almasının ardından, Efes Pilsen'in onunla anlaşmak için uğraştığı yönünde haberler gördüm, gözlerime inanamadım ve paylaşmak istedim. Gerçekleşmese bile dedikodusu heyecanlanmama yetti :)

Kaynaklarım şöyle:
http://www.sporx.com/basketbol/tbl/180543//?giris=ok

http://www.porttakal.com/haber-arenas-efes-e-mi-615101.html

bogdan tanjeviç diye bir adam




Bir Efes Pilsen taraftarı olarak bu cümleleri kurmam biraz garip olabilir ama söylemek istiyorum.
Tanjeviç İstifa!
2004ten bu yana Türk basketbolunu, kibar tabirle mahveden kurt hoca(!?) BOGdan Tanjeviç'i, artık aklı başındaki hiç bir basketbolsever, ne Fenerbahçe Ülker'in ve ne de Türk Milli Takımının başında görmek istemiyor... Ama bazı kişiler bu adama hala bel bağlamış durumdalar. Bana göre Efes Pilsen'in Türkiye Ligi finalinde Fenerbahçe'yi yenip şampiyon olması, Euroleague'te çeyrek final ya da final-four'un yanında hiç birşey ifade etmiyor. Bu durum Fenerbahçe taraftarı için de geçerlidir diye düşünüyorum. Bu adamın nasıl bir kredisi varmış arkadaş. Euroleague'te kaybettiği maçlarda ortalama 17,4 sayı fark yemiş, Siena'da bütün Avrupa'ya rezil olmuş, belki de euroleague tarihinin en kolay grubunu son Sırada bitirmiş ve geçen sezon şampiyonluğu 2-0dan rakibe vermiş (hediye etmiş), bütün oyuncuları mutsuz olan bir takım var karşımızda. Ve bu takımın koçunun kılına bile dokunulamıyor yönetim tarafından. İnanılır gibi değil...
İşin bir de milli takım boyutu var ki bu çok çok daha üzücü... Katıldığımız son 4 turnuvada neler olduğunu gördük. Dünya 6. cılığı bence büyük başarıydı ama Hidayet, Mirsad, Mehmet, İbrahim, Serkan, Hüseyin gibi adamların, 26 - 30 yaşı aralığında ve kariyerlerinin üst seviyelerinde olduğu dönemlerde kullanılamaması, hiç bir zaman unutulamayacaktır. Mehmet Okur gibi şımarık ve savunma yapmayan bir oyuncuyu ben de asla takımımda istemem ama başka adam yoksa da onun yerine Fatih Solak'ı getirmem. Ya da Kaya varken Barış Hersek'i Avrupa Şampiyonasına götürmem. Özellikle 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonaları o şekilde oynanmamalıydı. Tarihimizin belki de en iyi takımlarıyla katıldık o turnuvalara ama ilk sekize bile giremeyerek evimize döndük. O şampiyonalardan bir türlü ders alınamadı. Oyuncuların hiçbirinin Tanjeviç'i sevmediğini görmek için kör olmak gerek. Tanjeviç'in başarısız olduğunu anlamamak için ise hem kör hem de sağır olmanız gerekiyor. Bravo Turgay Demirel, bravo Aziz Yıldırım...

11 Ocak 2010 Pazartesi

2010 All-star maçı ~ Üçlük yarışmasındaki yorumlar hakkında

Bu yarışma öncesi favori olarak gösterilen Simas Jasaitis için Doğan Hakyemez'in yorumu:
Litvanya'nın genç yeteneği... Litvanya ondan gelecekte çok şeyler bekliyor. Driblingini de geliştirebilirse, müthiş bir şütör olan Jasaitis, ileride müthiş bir basketbolcu olacak...
Nejat Sayman'ın yorumu:
Şutu mükemmel ve geleceği çok parlak olan bir genç yıldız. Zaten Litvanya'da yoldan rastgele birisini çevirseniz O da kesin şutör çıkar.

Ne desem boş. Bravo.

Bilmeyenler için, Simas Jasaitis 2005 Avrupa şampiyonasından beri düzenli olarak Litvanya milli takımında oynamaktadır. 1982 doğumlu oyuncu 26 Martta 28 yaşına basacaktır. 2003ten bu yana Rytas, Maccabi, Caja Laboral(Tau Ceramica) ve Juventut gibi güçlü takımlarda forma giymiştir.

Wikipedia

Uleb geçmişi

8 Ocak 2010 Cuma

Efes Pilsen 85 - 93 Olympiakos - Hüzünlü bir gece



      
         Beni derin üzüntülere boğan, Apdi İpekçi'den neredeyse ağlayarak ayrılmama sebep olan bir maç... Bu sene alışkın olduğumuz üzere maçı yine sonuna kadar getirip bir kez daha uzatmada kaybettik. Nispeten iyi savunma yaptığımız, top çaldığımız, ribaundlarda ezilmediğimiz ve müthiş seyirci desteğiyle oynadığımız bir maçı nasıl kaybettik? Bu sorunun çok uzun bir cevabı var. Bunu açıklamak için yazıyorum bu yazıyı.
         Öncelikle Efes Pilsen, sistemini bir türlü oturtamıyor. Türkiye'de farklı, Euroleague'de farklı kadroyla oynuyor. Bu, bence çok büyük bir etken. Türkiyede hiç oynamayan Santiago, bir Avrupa maçında şans eseri son 13 dakika kala oyuna giriyor ve o maçı kurtaran adam oluyor. Türkiyedeki maçlarda, 6 yabancının hepsi en az bir maç kesik yiyor. Bunlar tabii sezonun başında düşünülmesi gereken şeylerdi. Bence Sinan Güler'in olduğu bir pozisyonda 3 tane kalbürüstü yabancının olması gereksizdi. (Rako, Thornton, Smith) Bunlardan Thornton'a yol verilmeliydi ve takım her maç aynı şekilde sahada olmalıydı.
          İkinci etken olarak Ergin Ataman'ı görüyorum. Çok antipatik bir coach bir kere. Kendisine gereğinden fazla güveniyor. Tamam Stanford'a gitti, Telekom'a ve KSK'ya sınıf atlattı, ilk Euroleague final four'unu onun koçluğunda gördük, Siena'da Saporta Kupası ve final four gördü. Başarıları ortada ancak bu kadar sevimsiz olmasına ve oyuncularına karşı böyle yakışıksız davranışlar bulunmasına gerek yok. Ki bütün başarılarında oyuncularının yeri ondan daha fazladır. İbrahim, Hidayet, Mula, Drobnjak, Hüseyin, A. Ford, Mirsad, Stefanov, Pachoutine, Chiacig gibi... Ve en önenmlisi her sezon başında  medyaya, yok "Euroleague şampiyonu olucaz", yok "gördünüz işte en iyi koçun kim olduğunu" gibi açıklamalar yapmasına çok ama çok sinir bozucu. Bunlar, bence birçok basketbolseverin gördüğü üzere onun rahatsız edici yanları. Ancak coaching olarak da bence bu sene sınıfta kalmıştır. Maç sonlarını takıma oynatamamıştır öncelikle. Kaç tane maçı hep sonlarda kaybettik, bunu sorgulaması gerek. Sonra bu 4 kısa aşkı yüzünden kanser olacağım. Anlamıyor galiba, Avrupa'da maçların atarak kazanılmadığını. Daha iyi savunma yapan kazanıyor. Çünkü bütün takımlar zaten az çok sayı gücüne sahipler. Malaga ve Olympiakos kalbürüstü oyunculardan kurulu, PARTIZAN ve Rytas da müthiş oyun sistemlerine sahipler. Yani bu rakiplere karşı tek çaren savunmadır.  Savunma yapmazsan bu adamlar zaten senden daha fazla sayı atabilecek kapasitedeler. Ama Ergin üstad 4 kısayla daha fazla üçlük bulabileceğini düşünüyor herhalde ki böyle oynuyor sürekli. Yoksa gelsin birisi bana açıklasın bu 4 kısanın mantığını. İddia ediyorum, ribaundlarda bu kadar ezilen başka bir takım yok Euroleague'te. Nachbar'ı neden 3 numarada hiç denemiyor, deli gibi rotasyon yaparken son dakikalarda yorgun bir beşle neden 10-15 dakika devam ediyor, alan savunması bi maçta tuttu(Malaga maçı) diye neden süper üçlükçüleri olan Oly gibi takımlara karşı bile deneniyor bu savunma... Bu tip sorularım var kendisine. Dünkü maçı veren, bence 4. periyotta çok sert savunma yapıp öne geçtiğimiz bir andan sonra, hop önce alan savunmasına, sonra da 4 kısaya dönmemizdi.


         Üçüncü bir etken olarak, bu takım savunma yapamıyor. Bireysel olarak bazı oyuncularımız çok iyi savunmacı: Kerem, Kaya ve Smith gibi. Ama takım olarak savunma yapamıyoruz. Bütün oyuncular yardımlaşmadan bi haber gibi davranıyorlar. Dün deli gibi bağırmama sebep olan, önlerindeki topa agresif olarak atlamamaları yani savunmadaki isteksizlikleri anlaşılır gibi değil. Özellikle Rakoçeviç... Keşke Sinan Güler, hücumda biraz daha yetenkli olsaydı da yıllarca böyle bir derdimiz olmasaydı diye düşünüyorum bazen. En pahalı iki oyuncumuz, hiç savunma yapmıyorlar. Igor Rakoçeviç, Partizan maçının kaybedilme sebeplerindendir. Birçok maçta yaptığı deli eden top kayıplarından(İstanbuldaki Malaga ve Oly maçlarında) ziyade savunmadaki yavaşlığı ve bariz hatalarıyla çok büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Boki Nachbar ise oynatıldığı pozisyonun adamı değildir, zaten çok iyi bir savunmacı da olmadığı için bütün sert 4 numaralardan kibar tabirle dayak yemiştir. 
        Son olarak ribaund zaafımız ve biraz da istemeyerek söylüyorum hakemler... Ribaundlar, deplasmandaki Oly ve Malaga maçlarını kaybetme sebebimizdir. En çok hücum ribaundu veren takımız Euroleagueteki. Ne diyeyim bravo. Hakemler için de dün akşam az şey söylemedim maçta. Kasun'a verilen sportmenlik dışı faul ve Yannakis'e verilemeyen diskalifiye kararları(en azından teknik faul) en gözönünde olan kararlardı bence. Ve neredeyse bütün maçlarda aleyhimize verilen rüzgar faulleri olmuştur. Deplasmandaki Malaga maçında Thornton a verilen gibi.

        Benim Efes Pilsen aşkım tabii ki bitmez ama bu sene çok üzdüler beni ve benim gibi Efes Pilsen severlerini. Biz zaten final fourların kapısından son saniyelerde dönmeye alışkınız. Ne maçlar gördük, çok daha fazla üzüldük. Acıya bağışıklıyız yani. Ama sahada mücadele eden, savaşan bir takım görmek istiyoruz.  Efes taraftarı olarak buna alışkınız. Sonuna kadar giden bir takım görmek istiyoruz.

Nur Germen - II




Maçı salonda izlediğim için bu sefer usta yorumcumuz Nur Germen i dinleyemedim televizyondan. Fakat internetten okuduğum yorumlar beni, karısı öldürülmüş William Wallace gibi sinirlendirmeye yetti. Artık "Yeteeeer Nur Germen Yeteeeeer" demenin zamanıdır.
"Hep bu 18 numara" demiş maçı yorumlarken, Milos Teodosiç için. Bu cümleyi yazarken sinirden ellerim titriyor. Anlatamam yani Nur Germen için hislerimi. En kibar tabirle kendisine burdan yuuuuuuuuuuuuuh diyorum. Basketbol Türkiyede kimlerin elinde görüyorsunuz... Ne kadar cahil adamların elinde görüyorsunuz. Nur Germen değil maalesef tek derdimiz. Zamanında efsane Chicago Bulls röpörtajı yapmış bir TSYD başkanımız var, muazzam bir milli takımı koçumuz var, hazırlık maçında şark kurnazlığı yaptığını zanneden ve bir daha hiç bir takımı çalıştıramayacak coachlarımız var, sözde derbi maçlarında sahaya inen oyunculara saldıran hüber taraftarlarımız var... Evet hepsi bu ülkede.

Demek istediğim şudur: Bu adamların tasfiyesinin zamanı çoktan gelmiştir. Yeniliklere çok kapalı bir ülke olduğumuz aşikar ama bu adamlara yol verilmelidir.. Birçok basketbol blogunu keyifle okuyorum ve görüyorum basketboldan anlayan ve kafası çalışan insanlar var bu diyarda. Ama TVde ve gazetelerdeki adamlar ziyan... En sağlam yorumculardan diye sözedilen Kaan Kural'ın bile "Dragan Lukovski Efes e gelmeli" gibi yazıları, NBA maçı anlatırken yapılan herhangi bir smaç sonrası oyuncuyu göklere çıkarmasına tanıklık etmiş bir bünyeyim. Artık daha fazlasını kaldırabilecek miyim bilmiyorum.
 
Başlangıç olarak Nur Germen'den kurtulmayı diliyorum. Bu büyük bir iyilik olacak basketbolseverlere.