8 Ocak 2010 Cuma

Efes Pilsen 85 - 93 Olympiakos - Hüzünlü bir gece



      
         Beni derin üzüntülere boğan, Apdi İpekçi'den neredeyse ağlayarak ayrılmama sebep olan bir maç... Bu sene alışkın olduğumuz üzere maçı yine sonuna kadar getirip bir kez daha uzatmada kaybettik. Nispeten iyi savunma yaptığımız, top çaldığımız, ribaundlarda ezilmediğimiz ve müthiş seyirci desteğiyle oynadığımız bir maçı nasıl kaybettik? Bu sorunun çok uzun bir cevabı var. Bunu açıklamak için yazıyorum bu yazıyı.
         Öncelikle Efes Pilsen, sistemini bir türlü oturtamıyor. Türkiye'de farklı, Euroleague'de farklı kadroyla oynuyor. Bu, bence çok büyük bir etken. Türkiyede hiç oynamayan Santiago, bir Avrupa maçında şans eseri son 13 dakika kala oyuna giriyor ve o maçı kurtaran adam oluyor. Türkiyedeki maçlarda, 6 yabancının hepsi en az bir maç kesik yiyor. Bunlar tabii sezonun başında düşünülmesi gereken şeylerdi. Bence Sinan Güler'in olduğu bir pozisyonda 3 tane kalbürüstü yabancının olması gereksizdi. (Rako, Thornton, Smith) Bunlardan Thornton'a yol verilmeliydi ve takım her maç aynı şekilde sahada olmalıydı.
          İkinci etken olarak Ergin Ataman'ı görüyorum. Çok antipatik bir coach bir kere. Kendisine gereğinden fazla güveniyor. Tamam Stanford'a gitti, Telekom'a ve KSK'ya sınıf atlattı, ilk Euroleague final four'unu onun koçluğunda gördük, Siena'da Saporta Kupası ve final four gördü. Başarıları ortada ancak bu kadar sevimsiz olmasına ve oyuncularına karşı böyle yakışıksız davranışlar bulunmasına gerek yok. Ki bütün başarılarında oyuncularının yeri ondan daha fazladır. İbrahim, Hidayet, Mula, Drobnjak, Hüseyin, A. Ford, Mirsad, Stefanov, Pachoutine, Chiacig gibi... Ve en önenmlisi her sezon başında  medyaya, yok "Euroleague şampiyonu olucaz", yok "gördünüz işte en iyi koçun kim olduğunu" gibi açıklamalar yapmasına çok ama çok sinir bozucu. Bunlar, bence birçok basketbolseverin gördüğü üzere onun rahatsız edici yanları. Ancak coaching olarak da bence bu sene sınıfta kalmıştır. Maç sonlarını takıma oynatamamıştır öncelikle. Kaç tane maçı hep sonlarda kaybettik, bunu sorgulaması gerek. Sonra bu 4 kısa aşkı yüzünden kanser olacağım. Anlamıyor galiba, Avrupa'da maçların atarak kazanılmadığını. Daha iyi savunma yapan kazanıyor. Çünkü bütün takımlar zaten az çok sayı gücüne sahipler. Malaga ve Olympiakos kalbürüstü oyunculardan kurulu, PARTIZAN ve Rytas da müthiş oyun sistemlerine sahipler. Yani bu rakiplere karşı tek çaren savunmadır.  Savunma yapmazsan bu adamlar zaten senden daha fazla sayı atabilecek kapasitedeler. Ama Ergin üstad 4 kısayla daha fazla üçlük bulabileceğini düşünüyor herhalde ki böyle oynuyor sürekli. Yoksa gelsin birisi bana açıklasın bu 4 kısanın mantığını. İddia ediyorum, ribaundlarda bu kadar ezilen başka bir takım yok Euroleague'te. Nachbar'ı neden 3 numarada hiç denemiyor, deli gibi rotasyon yaparken son dakikalarda yorgun bir beşle neden 10-15 dakika devam ediyor, alan savunması bi maçta tuttu(Malaga maçı) diye neden süper üçlükçüleri olan Oly gibi takımlara karşı bile deneniyor bu savunma... Bu tip sorularım var kendisine. Dünkü maçı veren, bence 4. periyotta çok sert savunma yapıp öne geçtiğimiz bir andan sonra, hop önce alan savunmasına, sonra da 4 kısaya dönmemizdi.


         Üçüncü bir etken olarak, bu takım savunma yapamıyor. Bireysel olarak bazı oyuncularımız çok iyi savunmacı: Kerem, Kaya ve Smith gibi. Ama takım olarak savunma yapamıyoruz. Bütün oyuncular yardımlaşmadan bi haber gibi davranıyorlar. Dün deli gibi bağırmama sebep olan, önlerindeki topa agresif olarak atlamamaları yani savunmadaki isteksizlikleri anlaşılır gibi değil. Özellikle Rakoçeviç... Keşke Sinan Güler, hücumda biraz daha yetenkli olsaydı da yıllarca böyle bir derdimiz olmasaydı diye düşünüyorum bazen. En pahalı iki oyuncumuz, hiç savunma yapmıyorlar. Igor Rakoçeviç, Partizan maçının kaybedilme sebeplerindendir. Birçok maçta yaptığı deli eden top kayıplarından(İstanbuldaki Malaga ve Oly maçlarında) ziyade savunmadaki yavaşlığı ve bariz hatalarıyla çok büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Boki Nachbar ise oynatıldığı pozisyonun adamı değildir, zaten çok iyi bir savunmacı da olmadığı için bütün sert 4 numaralardan kibar tabirle dayak yemiştir. 
        Son olarak ribaund zaafımız ve biraz da istemeyerek söylüyorum hakemler... Ribaundlar, deplasmandaki Oly ve Malaga maçlarını kaybetme sebebimizdir. En çok hücum ribaundu veren takımız Euroleagueteki. Ne diyeyim bravo. Hakemler için de dün akşam az şey söylemedim maçta. Kasun'a verilen sportmenlik dışı faul ve Yannakis'e verilemeyen diskalifiye kararları(en azından teknik faul) en gözönünde olan kararlardı bence. Ve neredeyse bütün maçlarda aleyhimize verilen rüzgar faulleri olmuştur. Deplasmandaki Malaga maçında Thornton a verilen gibi.

        Benim Efes Pilsen aşkım tabii ki bitmez ama bu sene çok üzdüler beni ve benim gibi Efes Pilsen severlerini. Biz zaten final fourların kapısından son saniyelerde dönmeye alışkınız. Ne maçlar gördük, çok daha fazla üzüldük. Acıya bağışıklıyız yani. Ama sahada mücadele eden, savaşan bir takım görmek istiyoruz.  Efes taraftarı olarak buna alışkınız. Sonuna kadar giden bir takım görmek istiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder