27 Ekim 2009 Salı

Gelmiş geçmiş en iyi takımlar. (İzlediğim:) ) - II

2001 Yugoslavya Milli Takımı: 
İlk Beş: Marko Jariç, Dejan Bodiroga, Predrag Stojakoviç, Dejan Tomaseviç, Dragan Tarlac
Yedekler: Predrag Drobnjak, Milan Guroviç, Vlado Scepanoviç, Dejan Milojeviç, Igor Rakoçeviç, Sasha Obradoviç

   Avrupa şampiyonlarında izlediğim en dominant takım... Finaldeki Türkiye maçı hariç herkesi 13 ve üzeri farklarla yendiler. Kimseye acımadılar:) Hatırladıkça bizi acıya boğan anılar bıraktılar bizde. Özellikle de Scepanoviç... Bu kadar uzun bir beş de herhalde hiç gelmemiştir turnuvalara:)
    Stojakoviç için de ayrı bi yeri vardır heralde bu turnuvanın. 7/7 üçlük attığı Letonya maçı neydi öyle be aga?
  
Stojakoviç ve bizim yarı final sevincimiz:)

2002 Arjantin Milli Takımı: 
İlk Beş: Alejandro Montecchia, Hugo Sconochini, Emanuel Ginóbili, Luis Scola, Fabricio Oberto
Yedekler: Andres Nocioni, Ruben Wolkowyski, Juan Ignacio "Pepe" Sanchez, Lucas Victoriano

Dünya kupası finalini Ginobilli'nin sakatlanması ve hakemlerin inanılmaz bir hatası yüzünden kaybettikleri için onlar adına çok üzülmüştüm. Çünkü kesinlikle şampiyonluğu haketmişlerdi. Kupa törenindeki kutlamalarını ve danslarını görünce hem üzüntüm gitti hem de onlara olan saygım bir kat daha arttı. Ginobilli önderliğinde Montecchia ve Pepe Sanchez in mükemmel hızlı organizasyonunda, harika bir basketbol oynuyorlardı. Taa ki yarı finalde Ginobilli sol çaprazdan soktuğu şuttan sonra ayağını sakatlayana kadar.

2003 Litvanya Milli Takımı: 
İlk Beş: Šarunas Jasikevicius, Arvydas Macijauskas, Saulius Štombergas, Darius Songaila, Eurelijus Zukauskas,
Yedekler: Ramunas Šiškauskas, Kšyštof Lavrinovic, Mindaugas Zukauskas

İzlediğim belki de en keyif verici basketbolu oynayan takım. Savunmaları için muazzam kelimesi kullanılamaz ama hücumları için herşey söylenir ve bence söylenecek herşey az kalır bu takım için. Jasikevicius dünyanın en iyi oyuncusu gibi oynuyordu. Macijauskas inanılmazdı. Stombergas ve Siskauskas mükemmel yüzdeyle oynuyorlardı. Songalia ve Zukauskas pota altını müthiş domine ediyorlardı. İlk Letonya maçını zor kazanmışlardı, yarı finalde Fransayı da zor yendiler ama bence bu takım o sene kim gelse yine de yenecek güçteydi.

2006 İspanya Milli Takımı: 
İlk Beş: Jose Calderon, Juan Carlos Navarro, Carlos Jiménez, Jorge Garbajosa, Pau Gasol
Yedekler: Rudy Fernandez, Carlos Cabezas, Bernardo “Berni” Rodríguez, Felipe Reyes, Marc Gasol

Bizim de genç kadromuzla göz önünde olduğumuz bu turnuvayı İspanya Arjantinle birlikte domine etti. Bütün maçlarını ortalama 20,9 sayı farkla kazandılar. Bir tek yarı finalde Gasolun sakatlandığı maçta Arjantine karşı zorlandı. Zaten son saniyede Nocioninin şutu kaçırmasıyla maçı 75-74 kazanabildi. Ama Gasolün olmadığı bir finalde Yunanistana potayı göstermemeleri ve turnuva boyunca gösterdikleri üstün performans büyük takdir kazanmıştı.


2008 ABD Milli Takımı:
İlk Beş: Jason Kidd, Kobe Bryant, LeBron James, Carmelo Anthony, Dwight Howard
Yedekler: Dwyane Wade, Carlos Boozer, Chris Bosh, Chris Paul, Tayshaun Prince, Michael Redd, Deron Williams

Bu adamlar için de çok şey söylemeyeceğim. 1992deki Dream Team kadar olmasalar da onlar da süperdi.. 27,9 sayı farkla kazandılar bütün maçlarını.Finalde İspanya'ya zorlandılar ama olacak o kadar.


Gelmiş geçmiş en iyi takımlar. (İzlediğim:) ) - I

1992 ABD Milli Takımı (Dream Team) : 
İlk Beş: Magic Johsnon - Michael Jordan - Scottie Pippen - Larry Bird - Patrick Ewing
Yedekler: Karl Malone, Clyde Drexler, John Stockton, Charles Barkley, Chris Mullin, David Robinson
     Bu adamları pek anlatmaya gerek yok. Ama yine de bir iki şey söyleyeyim. Sadece finalde ilk yarının ortalarına kadar Petroviçli, Kukoçlu Hırvatistan a biraz zorlandılar. Oynadıkları 8 maçı ortalama 43 sayı farkla kazandılar. Yani daha ne diyeyim. Gelmiş geçmiş tartışmasız en iyi takım. Basketbolün globalleşmesi yolunda Michael Jordan efsanesiyle birlikte Dream Team efsanesinin de büyük etkisi olmuştur.


1995 Yugoslavya Milli Takımı: 
İlk Beş: Alexander Djordeviç, Dejan Bodiroga, Predrag Daniloviç, Zoran Saviç, Vlade Divaç
Yedekler: Zarko Paspalj, Zeliko Rebreca, Sasha Obradoviç, Dejan Tomaseviç, Miroslav Beriç
1995 Litvanya Milli Takımı: 
İlk Beş: Šarunas Marciulionis, Rimas Kurtinaitis, Arturas Karnišovas, Gintaras Einikis, Arvydas Sabonis
Yedekler: Saulius Štombergas, Mindaugas Timinskas, Darius Lukminas,

Ben çok küçüktüm. 95 avrupa şampiyonasında, bizimkilerin ilk turdaki facia maçlarından sonra çeyrek finalleri izlerken 2 takıma hayran kalmıştım.Yugoslavya ve Litvanya... Ve bu iki takım finalde karşılaştılar. O zamanlar Bosna'daki katliam yüzünden bütün basketbol severler Litvanyayı tutuyordu diye hatırlıyorum ama ben Djordeviç ve Daniloviç i çok sevdiğim için Yugoları tutuyordum. Finalde de bu iki adam müthiş şeyler yaptılar. Djordeviç 9 üçlük attı, Daniloviç de 4 faullü Sabonisin üzerinden müthiş bir smaç vurdu. Ama diğer tarafta Litvanyada Marciulionis ve Sabonis vardı. #13 mükemmel bir ikinci yarı oynamıştı. Maçı da kazanma noktasına getirmişlerdi ama -belki biraz ağır olacak- Amerikalı hakem izin vermedi... Sabonis e öyle bir 5. faül çaldı ki ben bile Litvanyayı tutar olmuştum. 2.24 lük adamı ağlarken görünce dayanamamıştım:) Sabonis çıktıktan sonra Marciulionis mucizevi şutlarının tamamını soktu ama Djordeviç kupayı bırakacak gibi değildi.

Vee işte hiç unutamadığım sahnelerden biri... Çocuk aklımla belki de bu olayı çok büyüttüm ve bir efsane haline getirdim ama söylemek istiyorum. Balkanlarda savaş devam ederken, Hırvat oyuncular da bronz madalyayı almak için podyumdayken Sırpların yaptığı bu zafer işareti (3 parmak işareti, çetnik selamı) bir anda ortamı germişti... Hırvatlar hemen podyumu terketmişlerdi. Kukocun görüntüsü hayal meyal aklımda. Aşırı milliyetçi Daniloviç bu hareketi her daim yapardı... Ben de bu davranışları karşısında yıkılmıştım. Basketbolcuların hep birlikte Miloseviçin simgesel hareketini yapmaları beni çok üzmüştü.



1996 ABD Milli Takımı: 
İlk Beş: Gary Payton, Grant Hill, Scottie Pippen, Charles Barkley, Shaquille O'Neal
Yedekler:  Hakeem Olajuwon, Karl Malone, John Stockton, David Robinson, Anfernee Hardaway, Reggie Miller, Mitch Richmond

Atlantadaki maçları gece 3te zar zor kalkıp izliyordum. 12 yaşında bir çocuk için efsaneleri bir arada izlemek çok önemli bir şeydi. Avustralyayla hazırlık maçlarını hatırlıyorum. Shane Heal 8 metreden 3 tane üçlük atmıştı ve Barkleyden zılgıtı yemişti:) Çeyrek Finalde de Brezilya daha doğrusu Oscar Schmidt onları zorlamaya çalışmıştı. Olmadı tabii:) Ve finali hatırlıyorum. Paspalj'nin attığı her basketten sonra Yugoslavya benchindekiler, sanki şampiyon olmuşlar gibi seviniyorlardı. İlk yarıda başabaş gitti maç ama ikinci yarıda çözüldüler. Dream Team yine çoştu ve hızlı hücumlarla farkı açtı. 25 farkla kazanmıştı ABD.

1999 İtalya Milli Takımı: 
İlk Beş: Andrea Meneghin, Carlton Myers, Alessandro De Pol, Gregor Fucka, Denis Marconato
Yedekler: Gianluca Basile, Alessandro Abbio, Roberto Chiacig, Giacomo Galanda

Bu adamları Hidayet sakatlanmasa iddia ediyorum grup maçında 10 farkla yenecektik ve adamlar elenecekti... Ama ikinci turdan sonra ve özellikle çeyrek finalden sonrasını öyle bi oynadılar ki ağzımız açık kaldı. Meneghin ve Myers a tapar olmuştuk arkadaşlarla. Fucka süperdi ve MVP oldu ama guardların muazzam hızlı top çevirerek, her hücumda en doğru adamı bulmalarını hiç unutamıyorum. O turnuvayı kesin Litvanya kazanacak diyorduk çeyrek finaller başlarken ama Tanjeviç şapkadan tavşan çıkarttı hakkaten.


Basile seni hiç sevmiyorum :) Pis herif:)


26 Ekim 2009 Pazartesi

Efsane Maçlar serisi - I

Cibona Zagreb - Fenerbahçe ~ 10 Şubat 1999 - Euroleague 2. tur eleme grubu maçı: Fenerbahçenin ilk defa katıldığı Euroleague'te ikinci tur grubundaki 5. maçı. O sene FB efsane bir kadro kurmuş olmasına ilk turda önce Mahmoud Abdul-Rauf u sonra da Marko Miliç'i kaybetmişti. Bu adamların yerini de Kalamiza ve Lokmanchuk gibi adamlar dolduramadı tabii ama o sene İbrahim Kutluay'ın yılıydı ve birçok maça damgasını vuruyordu İbo. Çok sevmezdim kendisini ama oyununu takdir ederdim. Belki de o sene Abdul-Raufun gönderilmesinde başrolü oynamıştı ama konumuz bu değil:)
Zagreb deplasmanı her zaman çok zordur. Bu maçın da öyle olacağı belliydi. Ama Fenerbahçe maça İbonun mükemmel oyunuyla süper bir başlangıç yaptı. FB maçı sürekli önde götürürken İbo el üstünden inanılmaz şutlar atıyordu ve savunmacılarını çıldırtıyordu. Josip Vrankoviç, giren o kadar muazzam şuttan sonra çözümü bulmuş gibiydi. İboyu tamamen yapışarak savunmaya başlamıştı. Mecazi anlamda söylemiyorum bunu:) Vrankoviçin savunması artık abartıya kaçmıştı ve tam bu sırada Vrankoviç İboyu sakatladı. Sanırım İbonun kaşı açılmıştı. Zaten o senelerde İbo her daim burnundan, kaşından sakatlanırdı. Yine yakın savunma yaparken Vrankoviçin dirseği İbonun yüzünde patlamıştı. (Bir pozisyonda da İboyu bloklamayı başarmıştı) İbo 6-7 dakika dışarda durmasına rağmen maçı 41 sayıyla tamamlamıştı. 40 dakikanın tamamını oynayabilseydi kesin 50 yi  geçerdi. Ama İbonun bu mükemmel performansı, Zan Tabak'ın büyük hatası yüzünden galibiyetle ödüllendirilememişti. Son saniyelere 2 sayı önde girmişti Fenerbahçe ama son hücum Cibona'daydı. Sanırım Marcelicle kullanmışlardı bu hücumu ama başarılı olamamışlardı. Zor pozisyona rağmen ribaundu alabilecek durumda olan Zan Tabak üstadımız, topu tokatlamayı tercih edince top Chucky Atkinse gitti.(Daha sonra Detroit ve Lakersta oyanayan ve halen NBAde Oklahama Thundersta olan) Katil bebek Chucky rezil oynadığı o maçın sonunda Tabak'ın pasını çok güzel yakalamış ve güzel bi üçlükle skoru tayin etmişti. 85-84

Atkins abi son sözüm sana; madem maçın sonunda böyle süper bi üçlük atıcan niye maç boyu bu kadar kötü oynuyosun? Deli oluyorum böyle adamlara:)

PS: Bu pozisyonun aynısını "Robert Horry 2002 NBA Playoff Western Finals" yazarak Youtubedan izleyebilirsiniz:) Burada Zan Tabak'ın yerinde, Yugoslavya milli takımından eski arkadaşı efsane Vlade Divaç'ı görebilirsiniz.

23 Ekim 2009 Cuma

Tyus Edney


1998 / 99 sezonunda NBA'deki lock-out sayesinde Boston Celtics'ten Zalgiris'e gelmiş, benim izlediğim Avrupadaki en değerli oyunculardan biridir Tyus Edney... Özellikle ilk senesinde çok canımızı yakarak Avrupanın en değerli oyuncusu kademesine yükselmişti bir anda. Çünkü Euroleague final fourunun MVPsi ve şampiyon Zalgiris Kaunas ın en değerli parçasıydı.
O sene Fenerbahçe, tarihindeki ilk Euroleague maçında Zalgiris'i İbrahimin maç boyu, Abdul-Raufun da ikinci yarıdaki mükemmel oyunu ile 99-84 yeniyordu ama Tyus Edney hemen dikkatimi çekmişti. Çok hızlıydı, çok zekiydi. İçeri driveları durdurulamaz gibiydi. Fenerbahçenin bu galibiyeti o sezon Türk takımlarının Zalgiris karşısındaki 6 maçtaki tek galibiyetti. Önce ikinci turda Ülkeri yıkan Edney, asıl öldürücü darbeyi Efes Pilsen'e vuruyordu ne yazık ki... Çeyrek finalde Efesin son topta kaybettiği maçta 9 sayı 10 asist ile güzel bir oyun sergiliyordu ama İstanbuldaki performansını belki kendisi bile unutamıyordur. Maçın ikinci yarısı berabere giderken ikisi Saviçin biri de Hüseyin Beşok un üzerinden olmak üzere, arka arkaya 3 tane inanılmaz turnike bırakmıştı potamıza. Yanılmıyorsam ikisi basket faul olarak sonuçlanmıştı. İnanılmaz spektaküler turnikelerdi bunlar. Sadece NBAde görebileceğimi düşündüğüm bazı hareketleri Tyus Edney o gün göstermişti bana. Ama maalesef o hareketlerin keyfini yaşayamadım:(
Sonra F4da sırasıyla Olympiakos ve şöhretler karması Kinder Bolognayı yenen Zalgirisin maestrosuydu. Hızlı hücumları enfesti. Efes e attıklarının bir benzerini de Kinder potasına göndermişti. Bu hareket o senenin basketbol programlarını bolca süslüyordu.




Yüksek bir ücretle Benetton a transfer oldu. Biraz yanlıştı bence bu hareketi. Herkes bir anda Benetton ı EL favorisi gösteriyordu ama Benettonın yaşlı forvetleri(Pittis, Nicola) ve yetersiz kısaları(Traina vs) bunun için yeterli değildi. SOnra NBA'i denedi olmadı 2001/02 sezonunda bu sefer sağlam bir kadrosu olan Benettona geri döndü. 2 sene ortalığı kasıp kavurdu yine. Final-Fourlarda boy gösterdi. 2002 yarı finalinde muhteşem Ginobilliye, 2003 finalinde de yine mükemmel Jasikevicius a karşı kaybetti. İşin ilginçi de Benetton her sene Efes Pilsenle aynı grupta yer alıyordu ve Edney abimizi izleyebiliyorduk. 2004teki maçta Enderin Edney karşısındaki performansını izleyince ister istemez umuda kapılmıştık ama yanılmışız:)) O maç için LAngdon ve Granger abilerime tekrar saygılarımı iletirim.
2004ten sonra bir düşüşe geçti ve herkes artık onun döneminin bittiğini düşünmüştü. Ama Olymiakosta 33 yaşında yine harikalar yarattı, işte budur dedirtti, maziyi hatırlattı:)
1998 lock-out u için Patrick Ewinge sonsuz saygılarımı iletiyorum. Tyus Edney gibi bir adamı çıplak gözle olmasa bile ekranlardan bolca izlemek çok güzeldi. Keşke lacivert beyazlı formayla izleyebilseydim ama kısmet olmadı...

16 Ekim 2009 Cuma

2009 / 2010 Sezon Öncesi Değerlendirme

Bu sene TBL ile ilgili genel olarak gördüğüm görüntüyü ve sezonla ilgili olarak tahminlerimi burada yazmak istedim.

Tahmini ilk 8 için sıralamam ve bu takımların genel durumu:
Efes Pilsen: Daha önce ligi Fenerbahçe Ülker'in birinci sırada bitireceğini düşünüyordum ama Ermalin katılımıyla bu durumun değişeceğini düşünmeye başladım. Kerem - Rakoçeviç - Thornton - Kaya - Kasun beşiyle sahada olacak olan Efes Pilsen'in şu anki görüntüsü beklentilerimin altıda. Ama Rakoçeviçin Cumhurbaşkanlığı Kupası maçındaki süper görüntüsü ve Nachbarın illaki performansının artacak olması Avrupa düzeyinde de büyük başarıların gelmesine yönelik olan umutlarımı arttırıyor. Kasundaki form düşüklüğü biraz üzücü ama Santiago bu açığı Avrupada kapatacaktır. Guard rotasyonu bence mükemmel. Ermalin katılımıyla uzun rotasyonu da mükemmele yakın oldu. Biraz da şansımızın yardımıyla bence Real Madrid - Barcelona - Olympiakos - Panathinaikos takımlarından birisini geçip Final - Foura kalacağımıza inanıyorum.
Yedekler: Nachbar, Smith, Shumpert, Ermal, Sinan, Ender, Santiago

Fenerbahçe Ülker: Bence 4 numaradaki eksiklerini iyi bir transferle ya da Enes Kanterle kapatabilselerdi şu an çok farklı şeyler söyleyebilirdim FB Ülker için. Çünkü bence 4 numarada Mirsad iyileşse bile (Rasimi hiç saymıyorum) savunma açısından büyük bir sıkıntı yaşayacakları kesin. Çünkü Mirsad 2004ten beri savunma yapmayı bırakmış durumda. Ama kısa rotasyonu Solomon a rağmen çok etkileyici. Tabii buradaki farkı Solomon ın formu yaratacak. Ömer Aşık, Ersan İlyasova ile birlikte benim en favori Türk oyuncularım. Ömer şutunu ve özellikle serbest atış yüzdesini mutlaka geliştirecektir. Çünkü Onun karakteri Onu sürekli gelişmeye yöneltiyor bence. 2006 Ümitler Avrupa şampiyonasını hatırlayın ve bir de şimdiki Ömer'e bakın...
İlk beş: Solomon - Giricek - Preldziç - Mirsad - Ömer Aşık. Yedekler: Greer, Ömer Onan, Oğuz, Semih, Kinsey

Beşiktaş CT: Keşke bir de iyi pivot alsalardı, ne güzel olurdu diyorum. Baxter biraz kısa kalıyor ve savunma gücü çok yüksek değil. Ama Chatman, Engin, Muratcan, Newley, Haluk gibi kısalar BJK CT için umut verici. Kerem ve Arın'ı da hazırlık maçlarında beğenmiştim. Fletcher çok eleştirilmişti Rusyanın en kötü takımından geldi diye ama O da hiç sırıtmadı bence. Cevher de çok kaliteli bir uzun.
İlk beş: Chatman - Engin - Newley - Cevher - Baxter. Yedekler: Muratcan, Haluk, Fletcher, Kerem Özkan

Galatasaray CC: Benim bu sene sürpriz beklediğim takım Galatasaray CC. Pivot almamış olmalarına rağmen burada Cemal Nalga'nın uzun süreler bularak kendisini geliştireceğini düşünüyorum. Hatırlayalım Hüseyin Beşok 98-99 yılında 23 yaşında ilk defa uzun süre almaya başlamış ve önceki sezona göre inanılmaz bir çıkış yakalamıştı. Ben GS CCun forvet poziyonundaki oyuncularını çok kaliteli buluyorum. Buradaki oyunculardan Wilkinson ve Jasaitis birçok Euroleague takımında oynayabilecek oyuncular. PG Washington ise biraz soru işareti. Makedonya milli takımında izlediğimde iyi gözükmüştü ama hazırlık maçlarında pek tatmin edici değildi. Bence GS CC için Evren'in ve Can Akın'ın performansları belirleyici olacaktır. Bakalım Evren Büker gelişimine devam edebilecek mi..
İlk beş: Washington - Evren - Jasaitis - Wilkinson (Rancik) - Cemal. Yedekler: Can, Murat, Tufan, Polat

Türk Telekom: Bence bu sene Serkan'ın geri dönüş yılı olacak. Ondan çok ümitliyim. Türk Telekom'un da guard rotasyonu gerçekten güzel. Mallet, Tutku, Soner, Serkan burada iyi işler yapacaklar. Owens ve Wilson benim için soru işaretleri şu an. Dudley ve Lang da iyi pivotlar ama çok üst düzey değiller maalesef. Hüseyin de artık kariyerinin sonbaharına gelmiş bir oyuncu. 35 yaşında bir pivotun Avrupa maçlarıyla birlikte uzun bir sezonu yüksek performansla tamamlaması bana zor gözüküyor.
Telekom bence yine lige renk katacak takımlardan birisi olacak ama en yüksek sıralara ulaşamayacak bence.
İlk beş: Mallet - Serkan - Owens - Wilson - Hüseyin. Yedekler: Tutku, Soner, Bekir, Dudley, Lang

Banvit: Bu sene bence en büyük patlamayı yapacak ve güçlü takımların baş belası olacak olan takım olacak Banvit. Bence bu kadro bu şekilde 6. sırada ligi bitirebilirse play-offlarda da sürpriz yapabilir. Barış Ermiş bence bu sene kariyerinde sıçrama yapacak. Bence Barış süper bir oyuncu. Neden bugüne kadar kendini ispatlayamadı anlamış değilim. Gerçi hala genç(24 yaşında). Chuck Davis belki bu sene MVP olabilecek bir oyuncu. Williams savunmada iyi olmasa da hücum gücü müthiş bir uzun. Biraz kısa ama kalıplı. Yunus Çankaya müthiş bi şutör. Barış Özcan'ı çok beğenmesem de O da katkı verebilen bir oyuncu. Goran Cakic 2000 ümitler Avrupa Şampiyonasında Yugoslavyanın en skorer oyuncusuyudu:)) Radmanoviçin önünde. Nerden nereye:) Keith Simmons ta fena değil. Eee daha ne olsun. Ha unutmuşum: Ah bir de Barış Hersek beklediğimiz patlamayı yapabilse.
İlk beş: Barış Ermiş - Simmons - Yunus - Davis - Williams. Yedekler: Cakic, Barış Özcan, Barış Hersek

Kepez: Türkiye Kupası elemelerinde de gördük ki bu adamlar iyi bi şeyler yapacaklar bu sene. Tab Baldwin i getirmelerine çok sevinmiştim ama son maçtaki davranışları çok üzdü beni. Yakışmadı kendisine. Gordon, Buckman, Stanojeviç kaliteli yabancılar. Cüneyt ve Ersin de çok kaliteli Türk oyuncular. Bakalım beklentileri karşılayacaklar mı...
İlk beş: Cüneyt - Gordon - Ersin - Buckman - Stanojeviç. Yedekler: Shan Foster, Fatih Solak

Pınar Karşıyaka: Güzel İzmirin güzel takımı. Hem kendi yetiştirdiği hem de transfer ettiği genç oyunculara verdiği önem ve bulduğu NCAAden yeni mezun süper yetenekli yabancılarıyla Pınar KSK her zaman takdir ettiğim bir takımdır. Bu sene de çok can yakacaklar. Bosman oyuncuları Mihajloviç biraz kötü gözüküyor ama napalım bu paraya bu kadar. Gözlerim Stefanov, Pachoutine, Kaya ve Miliçeviç li kadroyla arka arkaya Tofaş'ı, Efes'i, Ülker'i yendikleri günleri arıyor ama yapacak bi şey yok.

İlk beş: Holston - Toolson - Birkan - Furkan - Smith. Yedekler: Valentin, Erhan Y., Mihajloviç, Emre Bayav

Erdemir, Mersin, Daçka ve Bornova bunlara yakın dururlar diye düşünüyorum. Oyak Renault ve Tofaş düşme favorilerim.

MVP adaylarım: Igor Rakoçeviç, Chuck Davis, Josh Shipp, Ömer Aşık

MIP adaylarım: Barış Ermiş, Hakan Demirel

En iyi genç 5: Hakan Demirel (hala genç oyuncu sayarsak), Melih Mahmutoğlu(Birkan Batuk), Furkan Aldemir, İlkan Karaman, Cemal Nalga(Bora Hun Paçun)

En iyi 5; Igor Rakoçeviç , Serkan Erdoğan, Chuck Davis, Kaya Peker, Ömer Aşık

Ek olarak:
* Hakan Köseoğlu yine 15s 7a ortalamalarını yakalar ama milli takıma seçilemez.
* Serkan Erdoğan eski günlerine geri döner:)
* Barış Ermişe nedense çok güveniyorum:)
* Daçka ve Bornova çok sürpriz yapar gibi geliyor bana.

Edit: Aliağa Quinton Hosley i, Antalya da Patrick Femerling i aldı. Dengeler değişebilir. :)

Efes Pilsen 'in efsane maçları - III

Skipper Bologna - Efes Pilsen ~ 31 Mart 2004, Euroleague Top16 5. maçı: Bence çok güzel oynadığımız 2003/04 sezonunda Final Four a kalabilmek için kesinlikle kazanmamız gereken maç... Union Olimpija ya deplasmanda umursamaz oyunumuz sayesinde yenilmemiz yüzünden, ilk maçta 2 sayıyla da olsa Skipper Bolognayı yenmemize rağmen, bu maçta yenilirsek Final four şansımızı % 99 kaybedecektik. %1 şansımız da şuydu: Bolognaya 1 sayı farkla yenilirsek, son maçta güçsüz Pau Orthez in Fransada Bolognayı yenmesini beklemek...
Böyle bir ortamda biz Kerem Tunçeri - Trajan Langdon - Antonio Granger - Goran Nikoliç - Nikola Prkacin beşiyle, onlar da Vujaniç - Basile - Prato - Smodis - Mottola beşiyle sahaya çıktı. Gerçi Prato nun yerine çoğunlukla Carlos Delfino sahadaydı ama ilk beş Prato başlamıştı.
Maça çok güzel başlamıştık. Sezon başında transferi çok eleştirilen ve Efesin hedef küçülttüğünün basınımızca göstergesi olan ama benim acayip sevdiğim Langdon ve yine çok sevdiğim Granger, maçı müthiş domine ediyorlardı. (Ki Langdon sezonun ilk maçında deplasmanda Macijauskaslı, Scolalı TAU yu yenerken bütün basketbol basınımıza tokat gibi cevabı veriyor ve benim de içimin yağları eriyordu:)) Kenardan gelen Ermal ve Kaya da çok iyiydi bu maçta. İlk yarıyı güzel oyunumuzla 5 sayıyla önde kapattık. 3. çeyrekte de üstünlüğümüz devam ediyordu. Maç öyle bir devam ediyordu ki sanki kaybetme ihtimalimiz hiç yokmuş gibi geliyordu bana. Ama bir türlü maçı 10 sayı üzeri farklara taşıyamıyorduk. Bolognada da Basile, Delfino ve Matijaz Smodis gibi çok tehlikeli oyuncular vardı ve o maçta bu üçü + Vujaniç çok iyi oynuyorlardı. Ama bizde de Langdon ve Granger ın müthiş oyununa Ender de çok güzel bir katkı vermişti.
Ancak herşey son çeyreğin sonuna doğru değişmeye başladı. Son çeyrekte kalbimin nabzımın dakikada 140lara çıktığını tahmin ediyorum. Zaten bağırışlarımdan rahatsız olan yan komşum da iki kere beni ikaz etmişti son çeyrekte :)
Maçın son 1 dakikasını çok iyi hatırlıyorum ve maalesef benim için çok kötü bir anıdır. Maç ortaya gelmişti, iki sayıyla öndeydik. 68-70. Onların hücumunda yine iyi savunma yapıp topu kaptık. Tam Ender'le hızlı hücuma kalkıyorduk ki Mottola benim, İzmirden 3,5 astigmatla bile görebildiğim çelmeyi, Ender e taktı ve Ender öyle bir düştü ki top elinden hızlı bir şekilde çıktı. Hakem dediğimiz güzel insanlar bunu orada -özellikle pozisyona yakın hakem- göremediler. Topu önünde bulan Smodis basketi yaptı ve maç berabere oldu. Sonraki hücumu kaçırıp savunmada da Basile'nin 7 metreden 3lüğünü yiyince, ben olduğum yere yıkıldım(73-70). Böyle bir durumda Bolognada maç kazanmanın ne kadar zor olduğunu bilecek yaştaydım:) Hakemlere o anki kızgınlığımla söylediğim bütün sözler için basketbol nezaketi adına özür diliyorum ama sonuna kadar hakettiler. Bizim koçumuz Phini Gershon olsaydı orada hakemleri döve döve kararı değiştirirdi.
Tam bu sırada, Trajan Langdon abimiz, nam-ı diğer The Alaskan Assassin, daha dün gibi hatırladığım mucizevi üçlüğünü sol dipten ve el üstünden potaya gönderdi. (bence kesin faul de vardı) İşte bu zor üçlük Paladozza Arenadaki yaklaşık 6000 kişiyi sessizliğe boğarken, beni de inanılmaz bi sevince boğmuştu(73-73). Ama maç henüz bitmemişti. 8 saniye kala müthiş savunmamız sayesinde Basile çok uzaklardan gönderdiği üçlüğü kaçırmış ve mola alınmıştı. Mola sonrası Bologna faul ü seçmiş ve son hücumu kendileri kullanmak istemişlerdi. İşte o anda içimi bir korku kapladı. Çünkü Oktay Hoca, yine her zamanki gibi savunmasına güvenecek ve rakibin zor bir üçlük atışına izin verecekti... Granger iki faulü de sayıya çevirdi(73-75) ama dönüşte yapılan switch sonrası karşısında bulduğu Gianluca Basile, onun üzerinden yaklaşık 8 metreden inanılmaz bir üçlük gönderdi potamıza! 76-75. Topu hemen çıkartıp ilerdeki Ermal e ulaştırdık. Ermal de uzak olmayan bir bölgeden panyalı bir ikilik denedi ama olmadı. Final-four uçmuştu. Elimizde bir tek % 1 lik şansımız, Pau Orthez in Bologna galibiyeti ihtimali kalmıştı.
Peki ne oldu Fransada? Son saniyelerde Kaan Kural'ın çok sevdiği ve zamanında Naumoski'nin yerine Efes'e gelmesini önerdiği Dragan Lukovski önce bir serbest atışı ve son topta yarı sahadan attığı şutu kaçırıyor. Böylece Bologna maçı 81-80 kazanıyordu:(

Basile alacağın olsun emi! :)

İşte o üçlük :'( :'(

8 Ekim 2009 Perşembe

Efes Pilsen'in efsane maçları - II

Efes Pilsen - Asvel ~ 30 Mart 2000, Euroleague Çeyrek Final 3. maçı: Bu kadar heyecanlı bir maçı o güne kadar hiç izlememiştim. Yıllardır Final - four un kapısından hep yeşil-beyazlı takımlara elenerek dönmüşüz(96: Asvel, 97: Benetton, 98: Zalgiris), yine bir yeşil beyazlı takım olan belalımız ASVEL'in karşısında 21 Marttaki ilk maçı süper oynayıp kazandıktan sonra 23 marttaki ikinci maçı kötü bi şekilde kaybetmişiz. Böyle bir ortamda son maç için o sene hiç yenilmediğimiz Abdi İpekçide 13000 taraftarın desteğiyle ASVEL karşısına çıktık. İlk beşimiz bence gelmiş geçmiş en iyi beşimiz olan şu beşliydi: Mula - İbrahim - Hidayet - Drobnjak - Hüseyin. Rakip takımın beşi ise: Sonko - Larranaga - Seals - Bilba - Maxey
Maçın tamamı çok sert geçti. Güzel basketbol izleyemedik bir türlü. O sene oynadığımız müthiş hücum oyunumuzu bir türlü sahaya yansıtamadık. İkinci yarı heyecandan öleceğimi düşündüğüm bir anda Mula - Drobnjak ikilisinin müthiş hücumu smaçla bitmişti. Ardından da Maxey 5. faulünü alıp çıktı ve Percevaut kazması girdi. Oh tamam dedim kesin kazandık:) Ama yine oyun tıkandı. Larranaga nın üçlükleri Sonkonun ve Bilbanın müthiş oyunu bizi zorluyordu. Ama işte son 5 dakika içerisinde Hidayet öyle bir oynadıki hiç unutamıyorum. Birini smaçla, diğerini de basket faul ile bitirdiği iki çok kritik hücum ribaundu aldı. Hücumda hiç bi şey yapamayıp uzaktan salladığımız üçlüklerin ribaundlarıydı bunlar. Bu şekilde son dakikaya 9 sayı önde girdik ama o anda durakladık. Bizim yaptığımız gereksiz faullerin hepsini % 100 faul sokarak cezalandırdılar ama biz kaçırdıkça kaçırdık. Son faul Hidoya yapıldı. 4 saniye var ve Skor 68-66. Hedo ilkini kaçırdı. Adrenalin son seviyede:) İkincisini de kaçırdı ve sanırım Drobnjak elindeki ribaundu Sonkoya kaptırdı. İşte bu son 4 saniyeyi nefes almadan izledim. Tıpkı salondaki 13 bin seyirci gibi. Sonkonun yarı sahanın gerisinden çıkardığı şut, çemberin ucuna çarpıp sonra da panyaya sekerek dışarı çıktı. O anda Efesli oyuncularımız, aynı benim yaşadığım çocuksu sevinç gibi bir sevinç yaşadılar. Hepsi çılgınca zıplıyorlardı. O haftanın Fanatik Basket sayısında inanılmaz güzel de bir fotoğraf vardır bu anı gösteren. Hidonun İsmet Bademle yaptığı röpörtaj da unutulmazdır: "Biz Efesin Avrupanın en büyüğü olduğunu gösterdik, en iyinin biz olduğunu herkese gösterdik." Buna benzer bir cümleyi çok kalın bir sesle bağırarark söylemişti Hido. İbrahim de her zamanki gibi-hakem masasının üstüne çıkıp- artistliğini göstermişti:)

Ben de maç biter bitmez telefona sarılmış ve en yakın arkadaşımı, benim gibi bir basketbol aşığı olan Halil'i aramıştım. İkmiz de telefonda uzunca bir süre sadece bağırırak sevinmiştik:)

Bu maçın heyecanını ancak Türkiye - Hırvatistan Eurobasket 2001 çeyrek final maçı ile karşılaştırabilirim.

Genç Yetenekler ve Geliştirme Gösteren oyuncular

1985 ve üstü genç denilebilecek oyuncularımızla ilgili bir yazı yazmak istedim. Potansiyelini yıldız ve genç takımlarda göstermiş, üst yapıda kendini kanıtlamaya çalışan basketbolcularımızdan gözüme yıllardır çarpan ve artık bu sene büyük beklentiler içine girmiş olduklarımı bu yazımda belirtmek istedim.

Oyun Kurucu pozisyonu:


Barış Ermiş (DT: 1985, Boy: 195, Banvit): Efes Pilsen altyapısından yetişmiş olan Barış altyapı milli takımlarında kendinden çokca söz ettirmişti. Zaten bence kendi kuşağındaki en iyi oyuncu Barış'tır. Üst yapıdaki macerası El-Amin in arkasında beklediği 2003-04 sezonunda Beşiktaş'ta başladı. Sonraki sene Efes e geçti. İkinci senesinde bence Euroleague'de güzel maçlar da çıkarmasına rağmen bir türlü Oktay Mahmuti'nin gözüne giremedi ve Türk Telekom a kiralandı. Orada da tutanamdı ama sonraki sene Pınar KSKda kendini gösterdi. Tekrar Türk Telekom macerası derken bu sene kendisi için en doğru kararı verdi ve Banvite geçti. Bence Barış bu sene bir üst seviyeye sıçrama senesinde. Bu sene hep ilk beş oynayacak ve büyük sorumluluk alacak. Banvit turnuvasındaki ve Türkiye kupasındaki performansı da çok umut verici. En büyük dileğim Efes Pilsene geri dönebilmesi. Bence o yeteneğe sahip bir oyuncu Barış Ermiş. Drivelerı, pasları, şutu çok kaliteli. Oyunu iyi okuyor. Belki savunması için mükemmel diyemem ama hücum gücü çok yüksek bir oyun kurucu...

Hakan Demirel (DT: 1986, Boy: 190, Darüşşafaka): Hakan, benim çok şeyler beklediğim, hatta Türk basketbol camiasının çok şeyler beklediği, zamanında David Rivers'ın sürekli övdüğü, 86 kuşağının Avrupa'da Sergio Rodriguez ile kıyaslanan, 2004 gençler şampiyonasının en iyi guardı seçilmiş bir oyuncuydu. Herşey Fenerbahçe'ye transfer olmasıyla alt üst oldu diye düşünüyorum. 18 yaşında daha fazla süre alabileceği bir takıma gitseydi şu an çok daha farklı bir yerde olabilirdi bence Hakan. Ama O da bence bu seneyi sıçrama yılı olarak geçirecek. Daçkanın bir numaralı guardı durumunda. 30 dakika oynayacak en az. Bence bu şansı iyi değerlendirecek ve kendini yeniden ispatlayacak.

Soner Şentürk: (DT: 1986, Boy: 192, Türk Telekom): Daçkada süper bir çıkış yakalayan benim çok sevdiğim, oyun zekası üst düzey olan Soner, bence bu sene bu çıkışını devam ettiremeyecek. Çünkü Telekom rotasyonunda Mallet ve Tutku çok yer kaplayacaklar. Bence çok zor bir sezon olacak Soner için.

Mehmet Yağmur (DT: 1987, Boy: 187, Tofaş): 2005 Avrupa Şampiyonasında Cenk ve Oğuz la beraber takımı finale taşıyan, KSKda 17 yaşında Efes e karşı yarı final maçı oynayabilen(7 sayı atmıştı İzmirde:)), 2003 Yıldızlar Avrupa finalinde İspanyaya 20 sayı atan Mehmet de büyüüük hayal kırıklıklarından biridir. Gerçi hala kredisi var. Hala potansiyelini kanıtlayıp büyük takımlarda oynayabilir. Ama aşırı kilo alması, düşük formu çok üzüyor beni.

Doğuş Balbay (DT: 1989, Boy: 186, University of Texas): Kendisini çok izleme fırsatı bulamadım. Ama 2004 ve 2005 Avrupa yıldızlar şampiyonalarındaki performanslarını iyi biliyorum. Texas tercihi bakalım Onun gelişimi nasıl etkileyecek. Engin Atsür vakası olmasından çok korkuyorum ya orası ayrı. Efendim Engin Dünya Gençler şampiyonasında en iyi şutör guard seçilmişti Erazem Lorbekin MVP olduğu 2002 turnuvasında, sonra gitti NCAA e yumuşak bileğini kabalaştırdı. Nereden nereye:)

Skorer Guard Pozisyonu:

Cenk Akyol(DT: 1987, Boy: 200, Air Avellino): En büyük hayal kırıklığı... 2005te son sıradan NBA e draft olan oyuncumuz altyapıdaki uluslararası turnuvalarının neredeyse tamamında kendisinden söz ettirmişti. Top çalma yeteneği, çok kolay adam geçmesi, müthiş şutu en büyük özellikleriydi. Bütün Avrupa Onu tanımıştı. 2006 dünya şampiyonasında 19 yaşında çeyrek finalde Ginobilliyle karşı karşıya oynama şansı yakalamıştı. 2006da iyi maçlar da çıkardı. Harun'un veliahtı deniliyordu kendisi için. Açıkcası ben de çok fazla güveniyordum Cenk'e. Eskiden Türkiye'nin çok iyi olduğu bir pozisyondu iki numara pozisyonu: Ufuk Sarıca, Harun Erdenay, İbrahim Kutluay ve hatta Serkan Erdoğan. Ama uzun zamandır bu pozisyonda sağlam bir oyuncumuz çıkmıyordu. Cenk bu boşluğu dolduracak diye düşünüyordum. Ama olmadı. Avellino'da neler yapar bilemiyorum. Onun pozisyonuna kısa bir NBA kariyeri olan DeMarcus Nelson ı almışlar. Genel olarak Avellino iyi bir takım. İtalyada bu takımda iyi işler yapması Cenk adına çok iyi olur. Belki Avrupa'nın en iyi skorer guardı olamayacak ama sonuçta hala iyi bir oyuncu Cenk. Neler yapacağını bekleyip göreceğiz.

Melih Mahmutoğlu (DT: 1990, Boy: 192, Darüşşafaka): Efes Pilsen altyapısından yetişmiş müthiş bir şütör Melih. Bazı yazılarda İbrahim Kutluay ile bile kıyaslamalar yapılıyor. Umarım beklenen patlamayı gerçekleştirir. Çünkü Türkiyenin acil olarak iyi 2 numaralara ihtiyacı var.

Birkan Batuk(DT: 1990, Boy: 196, Pınar KSK): Zamanında Jordan'la buluşma seçimlerini kazanmış, Ülker altyapısından yetişmiş olan Birkan'ı bu sene KSKda bolca izleme şansını yakalayacağımızı düşünüyorum.


Kısa Forvet Pozisyonu:

Barış Hersek (DT: 1988, Boy: 208, Banvit): En büyük ikinci hayal kırıklığı. Kendi kuşağında karşılaştırıldığı Batum, Gallinari gibi adamlar NBA oldular ve takımlarında zaman bulabiliyorlar, Claver bile NBA oldu. Ama Barış a ne oldu anlamak mümkün değil. Efes'in minik takımdan itibaren P.Guard, Off Guard, Kısa Forvet pozisyonlarında kullanıyoruz dediği Barışın bu hali akıl alır gibi değil. Topla adam geçip turnike atması ya da smaç vurması bana şimdilik hayal gibi geliyor. Tamam bileği düzgün. Faul atışlarından anlayabiliyoruz şu an bunu ama biraz kendine güvenmesi gerekiyor çünkü çok fazla boş
üçlük kaçırıyor. O da heralde kendinden beklenenlerin farkında ve bunları karşılayamamanın sıkıntısını yaşıyor. Bu sene Banvit e geldi. Orhun Ene'yle kendini bulur diye düşünüyordum. Çünkü 2004teki turnuvada onların başında Orhun Ene vardı. Barışın yıldızlaştığı, takımımızın tek mağlubiyetle 3. olduğu bir turnuvaydı.

Kerem Özkan(DT: 1988, Boy: 201, Beşiktaş CT): Banvit turnuvasında izlediğim bir oyuncu. Halukla antreman yapması bile kendisini geliştirebilmesi için yeterli bence. Şutunu geliştirebilirse çok iyi bir kısa forvet olabilir.

Can Özcan(DT: 1989, Boy: 204, Darüşşafaka): 2005te Avrupa şampiyonu olan yıldız milli takımımızın Doğuş'la birlikte en önemli oyunucusuydu. Ama o da henüz üst yapılarda kendini gösteremedi:( Bu sene umarım istediği süreleri alır.

Gökhan Şirin (DT: 1990, Boy: 208, NCAA):

Power Forvet Pozisyonu:

Ersan İlyasova(DT: 1987, Boy: 208, Milwaukee Bucks): Ersan için çok şey yazmaya gerek yok. Bence uzak ara önümüzdeki 10 yılın, Türkiye adına en önemli oyuncusu. Zaten gözüken bazı acemilikleri dışında mükemmel bir oyuncu Ersan. Slovenyayı grupta yenebilseydik belki de Sabonisten sonra Avrupa Şampiyonalarının gelmiş geçmiş en genç MVP si olacaktı. Bu açıklama Onun için yeterli bence.

Enes Kanter (DT: 1992, Boy: 208, FB Ülker e geri döneceği konuşuluyor): Enes Kanter kendi kuşağının Avrupadaki tartışmasız en iyi oyuncusu(yaşının küçültme olduğu konuşuluyor ama ben inanmıyorum). Enes tıpkı Ersan gibi Albert Schweitzer turnuvasında ve altyapıdaki bir Avrupa şampiyonasında MVP ödüllerini kazandı. Umarım FBye geri döner ve onu daha sık izlemeye başlarız. Ama 2010dan itibaren Onu bütün uluslararası turnuvalarda milli takım formasını giyerken izleyeceğiz.

Emre Bayav (DT: 1987, Boy: 212, Pınar KSK): Kızılyıldızın 16 yaşında İTÜden transfer ettiği bu oyuncumuz da hayal kırıklıklarının arasına adını yazdırmıştır. Pınar KSKde kendine gelir mi bilemiyorum.

Erhan Yetim(DT: 1987, Boy: 204, Erdemir): Efsane diye adlandırılan 87 jenerasyonun önemli oyuncularındandı Erhan. Her sene Avrupa şampiyonları kadrolarında yer aldı. Bakalım bu sene Erdemirde yabancı uzunlar arasında kendine ne kadar yer alacak. Gerçi 3 numarada da oynuyordu ama orada da Curry var.

Furkan Aldemir(DT: 1991, Boy: 205, Pınar KSK): Karşıyaka'nın gözbebeği

İlkan Karaman (DT: 1990, Boy: 205, Tofaş):

Deniz Kılıçlı (DT: 1990, Boy: 208, NCAA): Deniz Efes altyapısının yetiştirdiği ama Amerikaya kaptırdığı başka bir genç oyuncu. Deniz zamanında tüm 90 doğumlu oyuncular arasında 8. sırada gösteriliyordu
http://www.denizkilicli.com.tr/news/01_01_2009/01_01_2009.html
Ama artık bu listede yer almıyor maalesef:
http://www.draftexpress.com/rankings/International--90/

Pivot Pozisyonu:

Ömer Aşık(DT: 1986, Boy: 214, FB Ülker): Ömer için de ne söylesem az. Kendini bu kadar çabuk geliştirebilen bir oyuncu Türkiyeye gelmemiştir. Gasol, Gortat, Kristic gibi uzunlar karşısındaki performansı ortada. Avrupa şampiyonasında herkesçe öğrenilen serbest atış sorununu da çalışkanlığıyla ortadan kaldıracaktır.

Oğuz Savaş(DT: 1987, Boy: 210, FB Ülker): Oğuz'dan da haklı olarak çok şeyler bekliyoruz 2003ten beri. Kendini gösterdiği zamanlar oldu. Ancak bence atletik yeteneklerinin kısıtlı oluşu, savunmada ve ribaundlarda yeterince etkili olamayışı diğer önemli özelliklerinin önüne geçmeye başladı. Tabii Oğuz daha çok genç. Ama NBA olamıyışının sebebi bence bu. Ayakları çok yavaşladı.

Semih Erden (DT: 1986, Boy: 212, FB Ülker): Milli takım oyuncusu olduğu için yazdım buraya. Hiçbir beklentim yok Semihten. Bence asla istenilen düzeye gelemeyecek.

Cemal Nalga(DT: 1987, Boy: 210, GS CC): Cemal, umarım Fatih Solak -the Yetenek düşmanı- transfer edilmez de, GS'da çok iyi kısaların yanında, ilk beşte uzun süreler alma şansını yakalar. Genç yaşta bu sorumluluğu almak, gelişimine direk etki edecektir.

Bora Hun Paçun(DT: 1987, Boy: 212, Darüşşafaka): Çok beklentim yok. Bekleyip göreceğiz.