27 Ocak 2010 Çarşamba

Ergin Ataman diye bir adam



Basketbol adına 2009 ve 2010 un en sinir bozucu adamı. Evet Ergin hocayı bu cümleyle tanımlayabiliriz. Ya da tam bir kaybeden. Son çeyrekte yaptıklarını nasıl anlatsam ne söylesem bilemiyorum. Çok başarısız bir coach diyebiliyorum sadece...
Mariç'siz 3 milyon dolarlık Partizan son çeyrekte Barış ve Dostluk salonunda Panathinaikosu geriden gelip 5 sayı farkla yenebiliyor. Partizan'ın en iyi 2 oyuncusunu Ergin Ataman'ın 15 milyon dolarlık Efes Pilsen'ine sezon başında almış olsak, gruptan çıkamayacaktık belki de ama Partizan bu oyuncularla, sert savunmayla önüne gelene kafa tutabiliyor.
Ergin Ataman facia bir sezon yaşatıyor biz taraftarlara. Bu sonuçların tüm sorumlusu kendisidir. Bu kadar iyi oynarken bile kaybedebildiğimize göre başka sorumlu aramaya gerek yoktur.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Euroleague 2009 -10 normal sezon ilk beşim




Ricky Rubio (Barcelona 10 - 0) - 6.4 sayı, 3.2 ribaund, 5.6 asist, 1.5 top çalma... Avrupa ve Dünya şampiyonalarını kasıp kavurmasına çok az kaldı... NBA'de de çok iyi işler yapacak.
Trajan Langdon (CSKA) - 14.9 sayı, 3.6 ribaund, 1.4 asist. Çok seviyorum ben bu adamı. Hep derler ya "Tam bir istikrar abidesi". Tam bir kilişe bu söz ama Alaskan Assasian abimiz için bu laf cuk oturuyor. Ah o Efes günleri ah. NBA için bıraktı bizi ama hiç unutmadık onu.
Linas Kleiza (Olympiakos) - 17.6 sayı, 7.7 ribaund, 1.2 asist. Deli bir adam bu Klezia. Bakışlardan da anlayabiliyoruz. Fazla kızdırmamak gerek kendisini maç içinde. Patlayabilir... Ama böyle bir forveti Euroleage'te izlemek acayip keyifli orası ayrı...
Ksistof Lavrinoviç (Montepaschi Siena) - 15.3 sayı, 5.6 ribaund, 1.4 asist. Lavrinoviç kardeşlerden biri Efes'e gelsin kampanyasını başlatmak istiyorum. Hem savunmada hem de hücumda çok sağlam bir oyuncu Ksistof. Ama özellikle bu sene kariyerinin zirvesinde.
Alexander Maric (Partizan) - 16.8 sayı, 9.1 ribaund, 0.8 blok. Kendisini bütün basketbol severler tanıyordur artık heralde. Hücumda bence repertuarı çok geniş değil ama rakiplerin onu çok tanımamasının ve Vujoseviç'in hücum zekasının ekmeğini bolca yedi bu sene.


İkinci en iyi beşim ise şöyle olurdu:
Milos Teodosiç (Olympiaskos)
Romain Sato (Siena)
Pete Mickeal (Barcelona)
Darius Lavrinoviç (Real Madrid) & Mike Batiste (Panathinaikos)
Tiago Splitter (Caja Laboral) & Nikola Pekoviç (Panathinaikos)

İkinci ligin tozunu atan genç yıldızlar

Altyapı milli takımlardan adlarını duyduğumuz ve izlediğimiz genç oyunculardan öne çıkanların, bu senenin ilk yarısındaki istatistikleri:

Can Mutaf (FMV Işıkspor): 17 sayı, 2.6 ribaund.. 1991 doğumlu skorer guard

Şafak Edge (Genç Banvitliler): 10.5 sayı, 2.5 asist... 1992 doğumlu oyun kurucu

Orhan Aydın Hacıyeva (Pertevniyal): 21.9 sayı, 13.6 ribaund, 1 asist.. 1989 doğumlu forvet. Beykoz maçında 40 sayı 15 ribaundla oynamış. Hey maşallah.

İzzet Türkyılmaz (Genç Banvitliler): 12.7 sayı, 9.1 ribaund... 1990 doğumlu uzun forvet

Can Uğur Öğüt (Genç Telekom): 17 sayı, 3.6 ribaund, 5.2 asist... 1992 doğumlu oyun kurucu

Sertaç Sanlı (Genç Telekom): 10 sayı, 6 ribaund. 1991 doğumlu pivot

Can Korkmaz (Pertevniyal): 12.15 sayı, 1.9 ribaund, 3 asist... 1992 doğumlu oyun kurucu

Berent Kavaklıoğlu (Hacettepe): 14.5 sayı, 4.2 ribaund, 4.8 asist, 1.8 top çalma. 1986 doğumlu oyun kurucu. Böyle genç mi olur diyorsunuz belki ama ben Berent'in 1. ligte rahatlıkla oynayabileceğine inandığım için kendisine dikkat çekmek istedim burdan nacizane...

Sertay Gürsu (Genç Banvitliler): 19.5 sayı, 3.1 ribaund... 1987 doğumlu skorer guard. Sertay da pek genç oyuncu sıfatına uymuyor ama istatistikleri dikkat çekici

Dikkat çeken diğer Türk oyuncular ise şöyle:
Mustafa Abi: 24 sayı ortalamasıyla sayı kralı :)
Eriş Sezgin: 5.8 asist sıralamasında birinci. 13.2 sayı, 2.7 ribo ortalamaları var.

15 Ocak 2010 Cuma

Gilbert Arenas & Efes Pilsen !!??



Gilbert Arenas'ın NBA'de ceza almasının ardından, Efes Pilsen'in onunla anlaşmak için uğraştığı yönünde haberler gördüm, gözlerime inanamadım ve paylaşmak istedim. Gerçekleşmese bile dedikodusu heyecanlanmama yetti :)

Kaynaklarım şöyle:
http://www.sporx.com/basketbol/tbl/180543//?giris=ok

http://www.porttakal.com/haber-arenas-efes-e-mi-615101.html

bogdan tanjeviç diye bir adam




Bir Efes Pilsen taraftarı olarak bu cümleleri kurmam biraz garip olabilir ama söylemek istiyorum.
Tanjeviç İstifa!
2004ten bu yana Türk basketbolunu, kibar tabirle mahveden kurt hoca(!?) BOGdan Tanjeviç'i, artık aklı başındaki hiç bir basketbolsever, ne Fenerbahçe Ülker'in ve ne de Türk Milli Takımının başında görmek istemiyor... Ama bazı kişiler bu adama hala bel bağlamış durumdalar. Bana göre Efes Pilsen'in Türkiye Ligi finalinde Fenerbahçe'yi yenip şampiyon olması, Euroleague'te çeyrek final ya da final-four'un yanında hiç birşey ifade etmiyor. Bu durum Fenerbahçe taraftarı için de geçerlidir diye düşünüyorum. Bu adamın nasıl bir kredisi varmış arkadaş. Euroleague'te kaybettiği maçlarda ortalama 17,4 sayı fark yemiş, Siena'da bütün Avrupa'ya rezil olmuş, belki de euroleague tarihinin en kolay grubunu son Sırada bitirmiş ve geçen sezon şampiyonluğu 2-0dan rakibe vermiş (hediye etmiş), bütün oyuncuları mutsuz olan bir takım var karşımızda. Ve bu takımın koçunun kılına bile dokunulamıyor yönetim tarafından. İnanılır gibi değil...
İşin bir de milli takım boyutu var ki bu çok çok daha üzücü... Katıldığımız son 4 turnuvada neler olduğunu gördük. Dünya 6. cılığı bence büyük başarıydı ama Hidayet, Mirsad, Mehmet, İbrahim, Serkan, Hüseyin gibi adamların, 26 - 30 yaşı aralığında ve kariyerlerinin üst seviyelerinde olduğu dönemlerde kullanılamaması, hiç bir zaman unutulamayacaktır. Mehmet Okur gibi şımarık ve savunma yapmayan bir oyuncuyu ben de asla takımımda istemem ama başka adam yoksa da onun yerine Fatih Solak'ı getirmem. Ya da Kaya varken Barış Hersek'i Avrupa Şampiyonasına götürmem. Özellikle 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonaları o şekilde oynanmamalıydı. Tarihimizin belki de en iyi takımlarıyla katıldık o turnuvalara ama ilk sekize bile giremeyerek evimize döndük. O şampiyonalardan bir türlü ders alınamadı. Oyuncuların hiçbirinin Tanjeviç'i sevmediğini görmek için kör olmak gerek. Tanjeviç'in başarısız olduğunu anlamamak için ise hem kör hem de sağır olmanız gerekiyor. Bravo Turgay Demirel, bravo Aziz Yıldırım...

11 Ocak 2010 Pazartesi

2010 All-star maçı ~ Üçlük yarışmasındaki yorumlar hakkında

Bu yarışma öncesi favori olarak gösterilen Simas Jasaitis için Doğan Hakyemez'in yorumu:
Litvanya'nın genç yeteneği... Litvanya ondan gelecekte çok şeyler bekliyor. Driblingini de geliştirebilirse, müthiş bir şütör olan Jasaitis, ileride müthiş bir basketbolcu olacak...
Nejat Sayman'ın yorumu:
Şutu mükemmel ve geleceği çok parlak olan bir genç yıldız. Zaten Litvanya'da yoldan rastgele birisini çevirseniz O da kesin şutör çıkar.

Ne desem boş. Bravo.

Bilmeyenler için, Simas Jasaitis 2005 Avrupa şampiyonasından beri düzenli olarak Litvanya milli takımında oynamaktadır. 1982 doğumlu oyuncu 26 Martta 28 yaşına basacaktır. 2003ten bu yana Rytas, Maccabi, Caja Laboral(Tau Ceramica) ve Juventut gibi güçlü takımlarda forma giymiştir.

Wikipedia

Uleb geçmişi

8 Ocak 2010 Cuma

Efes Pilsen 85 - 93 Olympiakos - Hüzünlü bir gece



      
         Beni derin üzüntülere boğan, Apdi İpekçi'den neredeyse ağlayarak ayrılmama sebep olan bir maç... Bu sene alışkın olduğumuz üzere maçı yine sonuna kadar getirip bir kez daha uzatmada kaybettik. Nispeten iyi savunma yaptığımız, top çaldığımız, ribaundlarda ezilmediğimiz ve müthiş seyirci desteğiyle oynadığımız bir maçı nasıl kaybettik? Bu sorunun çok uzun bir cevabı var. Bunu açıklamak için yazıyorum bu yazıyı.
         Öncelikle Efes Pilsen, sistemini bir türlü oturtamıyor. Türkiye'de farklı, Euroleague'de farklı kadroyla oynuyor. Bu, bence çok büyük bir etken. Türkiyede hiç oynamayan Santiago, bir Avrupa maçında şans eseri son 13 dakika kala oyuna giriyor ve o maçı kurtaran adam oluyor. Türkiyedeki maçlarda, 6 yabancının hepsi en az bir maç kesik yiyor. Bunlar tabii sezonun başında düşünülmesi gereken şeylerdi. Bence Sinan Güler'in olduğu bir pozisyonda 3 tane kalbürüstü yabancının olması gereksizdi. (Rako, Thornton, Smith) Bunlardan Thornton'a yol verilmeliydi ve takım her maç aynı şekilde sahada olmalıydı.
          İkinci etken olarak Ergin Ataman'ı görüyorum. Çok antipatik bir coach bir kere. Kendisine gereğinden fazla güveniyor. Tamam Stanford'a gitti, Telekom'a ve KSK'ya sınıf atlattı, ilk Euroleague final four'unu onun koçluğunda gördük, Siena'da Saporta Kupası ve final four gördü. Başarıları ortada ancak bu kadar sevimsiz olmasına ve oyuncularına karşı böyle yakışıksız davranışlar bulunmasına gerek yok. Ki bütün başarılarında oyuncularının yeri ondan daha fazladır. İbrahim, Hidayet, Mula, Drobnjak, Hüseyin, A. Ford, Mirsad, Stefanov, Pachoutine, Chiacig gibi... Ve en önenmlisi her sezon başında  medyaya, yok "Euroleague şampiyonu olucaz", yok "gördünüz işte en iyi koçun kim olduğunu" gibi açıklamalar yapmasına çok ama çok sinir bozucu. Bunlar, bence birçok basketbolseverin gördüğü üzere onun rahatsız edici yanları. Ancak coaching olarak da bence bu sene sınıfta kalmıştır. Maç sonlarını takıma oynatamamıştır öncelikle. Kaç tane maçı hep sonlarda kaybettik, bunu sorgulaması gerek. Sonra bu 4 kısa aşkı yüzünden kanser olacağım. Anlamıyor galiba, Avrupa'da maçların atarak kazanılmadığını. Daha iyi savunma yapan kazanıyor. Çünkü bütün takımlar zaten az çok sayı gücüne sahipler. Malaga ve Olympiakos kalbürüstü oyunculardan kurulu, PARTIZAN ve Rytas da müthiş oyun sistemlerine sahipler. Yani bu rakiplere karşı tek çaren savunmadır.  Savunma yapmazsan bu adamlar zaten senden daha fazla sayı atabilecek kapasitedeler. Ama Ergin üstad 4 kısayla daha fazla üçlük bulabileceğini düşünüyor herhalde ki böyle oynuyor sürekli. Yoksa gelsin birisi bana açıklasın bu 4 kısanın mantığını. İddia ediyorum, ribaundlarda bu kadar ezilen başka bir takım yok Euroleague'te. Nachbar'ı neden 3 numarada hiç denemiyor, deli gibi rotasyon yaparken son dakikalarda yorgun bir beşle neden 10-15 dakika devam ediyor, alan savunması bi maçta tuttu(Malaga maçı) diye neden süper üçlükçüleri olan Oly gibi takımlara karşı bile deneniyor bu savunma... Bu tip sorularım var kendisine. Dünkü maçı veren, bence 4. periyotta çok sert savunma yapıp öne geçtiğimiz bir andan sonra, hop önce alan savunmasına, sonra da 4 kısaya dönmemizdi.


         Üçüncü bir etken olarak, bu takım savunma yapamıyor. Bireysel olarak bazı oyuncularımız çok iyi savunmacı: Kerem, Kaya ve Smith gibi. Ama takım olarak savunma yapamıyoruz. Bütün oyuncular yardımlaşmadan bi haber gibi davranıyorlar. Dün deli gibi bağırmama sebep olan, önlerindeki topa agresif olarak atlamamaları yani savunmadaki isteksizlikleri anlaşılır gibi değil. Özellikle Rakoçeviç... Keşke Sinan Güler, hücumda biraz daha yetenkli olsaydı da yıllarca böyle bir derdimiz olmasaydı diye düşünüyorum bazen. En pahalı iki oyuncumuz, hiç savunma yapmıyorlar. Igor Rakoçeviç, Partizan maçının kaybedilme sebeplerindendir. Birçok maçta yaptığı deli eden top kayıplarından(İstanbuldaki Malaga ve Oly maçlarında) ziyade savunmadaki yavaşlığı ve bariz hatalarıyla çok büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Boki Nachbar ise oynatıldığı pozisyonun adamı değildir, zaten çok iyi bir savunmacı da olmadığı için bütün sert 4 numaralardan kibar tabirle dayak yemiştir. 
        Son olarak ribaund zaafımız ve biraz da istemeyerek söylüyorum hakemler... Ribaundlar, deplasmandaki Oly ve Malaga maçlarını kaybetme sebebimizdir. En çok hücum ribaundu veren takımız Euroleagueteki. Ne diyeyim bravo. Hakemler için de dün akşam az şey söylemedim maçta. Kasun'a verilen sportmenlik dışı faul ve Yannakis'e verilemeyen diskalifiye kararları(en azından teknik faul) en gözönünde olan kararlardı bence. Ve neredeyse bütün maçlarda aleyhimize verilen rüzgar faulleri olmuştur. Deplasmandaki Malaga maçında Thornton a verilen gibi.

        Benim Efes Pilsen aşkım tabii ki bitmez ama bu sene çok üzdüler beni ve benim gibi Efes Pilsen severlerini. Biz zaten final fourların kapısından son saniyelerde dönmeye alışkınız. Ne maçlar gördük, çok daha fazla üzüldük. Acıya bağışıklıyız yani. Ama sahada mücadele eden, savaşan bir takım görmek istiyoruz.  Efes taraftarı olarak buna alışkınız. Sonuna kadar giden bir takım görmek istiyoruz.

Nur Germen - II




Maçı salonda izlediğim için bu sefer usta yorumcumuz Nur Germen i dinleyemedim televizyondan. Fakat internetten okuduğum yorumlar beni, karısı öldürülmüş William Wallace gibi sinirlendirmeye yetti. Artık "Yeteeeer Nur Germen Yeteeeeer" demenin zamanıdır.
"Hep bu 18 numara" demiş maçı yorumlarken, Milos Teodosiç için. Bu cümleyi yazarken sinirden ellerim titriyor. Anlatamam yani Nur Germen için hislerimi. En kibar tabirle kendisine burdan yuuuuuuuuuuuuuh diyorum. Basketbol Türkiyede kimlerin elinde görüyorsunuz... Ne kadar cahil adamların elinde görüyorsunuz. Nur Germen değil maalesef tek derdimiz. Zamanında efsane Chicago Bulls röpörtajı yapmış bir TSYD başkanımız var, muazzam bir milli takımı koçumuz var, hazırlık maçında şark kurnazlığı yaptığını zanneden ve bir daha hiç bir takımı çalıştıramayacak coachlarımız var, sözde derbi maçlarında sahaya inen oyunculara saldıran hüber taraftarlarımız var... Evet hepsi bu ülkede.

Demek istediğim şudur: Bu adamların tasfiyesinin zamanı çoktan gelmiştir. Yeniliklere çok kapalı bir ülke olduğumuz aşikar ama bu adamlara yol verilmelidir.. Birçok basketbol blogunu keyifle okuyorum ve görüyorum basketboldan anlayan ve kafası çalışan insanlar var bu diyarda. Ama TVde ve gazetelerdeki adamlar ziyan... En sağlam yorumculardan diye sözedilen Kaan Kural'ın bile "Dragan Lukovski Efes e gelmeli" gibi yazıları, NBA maçı anlatırken yapılan herhangi bir smaç sonrası oyuncuyu göklere çıkarmasına tanıklık etmiş bir bünyeyim. Artık daha fazlasını kaldırabilecek miyim bilmiyorum.
 
Başlangıç olarak Nur Germen'den kurtulmayı diliyorum. Bu büyük bir iyilik olacak basketbolseverlere.