30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yunanistan'ın iğrenç galibiyetlerine bir yenisi daha eklendi.


Sakın salak ırkçılık yaptığım düşünülmesin. Sadece son 5 yıldır Yunaninstan'ın saçma sapan bir şekilde kazandığı maçların sayısının çok olması ve bu maçları iğrenç stile sahip oyuncular(Spanoulis, Diamantidis, Chatzivretas, Bourusis) sayesinde kazanması çok sinirime dokunuyor. Bugün de Porto Riko karşısında hiç hak etmedikleri bir galibiyet aldılar. Hakemlerin desteği gören gözlerden kaçmadı. Son 13 sayısının tamamını faullerden buldu Yunanistan. Sadece bu istatistik bile yeterli başlıkta yazdıklarımı açıklamak için. Ama işte Yunanistan'ın bu kötü stilli oyuncularının hepsi çok akıllı ve çok üst düzey oyuncular. Başarıları da bu sayede geliyor zaten ama umarım yakında buna bir son verilir. Geçen sene çeyrek finalde, sonuna kadar hakkettiğimiz maçı elimizle verdik onlara. Bu maç belki de benim için en sinir bozucu olanıydı ama diğer efsane Yunanistan maçlarını da hatırlatmak istedim.
2005 Avrupa Şampiyonası yarı finali: Yunanistan 67-66 Fransa. Son 1 dakikaya 7 sayı geride girdikleri maçı inanılmaz bir şekilde kazanmışlardı. Fransa'ya çok yazık olmuştu. Turnuvanın açık ara en iyi basketbol oynayan takımıydılar.
2006 Dünya Şampiyonası grup maçı: Yunanistan 69-66 Avustralya: Bütün maçı önde götüren Avustralya son 30 saniyede 2 top kaybedip 2 üçlük yiyince maçı vermişti.
2007 Avrupa Şampiyonası çeyrek finali: Yunanistan 63-62 Slovenya: Son 2:30 a 9 sayı farkla önde giren Slovenya, maç boyunca hep doğruları yaptı, Yunanistan'dan çok çok daha iyiydi... Ama son 2:30'da ne olduğunu hiç birimiz anlamadık... Tatilde maçı izlerken basketbolu benim gibi çok seven ağbim ve Halil'le birlikte hayattan soğumuştuk.
2009 Avrupa Şampiyonası yarı finali: Yunanistan 76 -74 Türkiye: Bizim 39 dakika boyunca önde götürdüğümüz ama anormal miktarda hücum ribaundu verdiğimiz için bir türlü vurup geçemediğimiz bir maç olarak aklımda kalan bu maçın son 2 dakikasına 7 sayı önde girdik. Son dakika içinde hızlı hücumda Ersan'la çok kolay bir sayıyı kaçırdık, Ömer'le boş bir şutu değerlendiremedik ve Spanoulis ile Printezis'ten gelen üçlüklerle geriye düştük. Ender Arslan maçı uzatmaya götüren turnikeyi attı ama uzatmada yine Spanoulis'e direnemedik.

Yunanistan'la oynadığınız maçı kazanmak için maçın kritik anlarını iyi oynamalı, kendinize güveniniz tam olmalı, son dakikaya 10 sayı önde bile girseniz farkı arttırmak için hırslı oynamalısınız. Onların her türlü tahrik tekniklerine de karşılık verebiliyor olmalısınız. Son 4 turnuvanın 3ünde (2006 final, 2007&2009 yarı final) onları yenebilen İspanya'nın hangi taktikleri kullandığını cümle alem görüyor artık. Biz de benzer şeyler yapmalıyız demiyorum ama mental olarak Yunanistan seviyesinde olmalıyız. Maç sonunu oynayabilirsek bu kötü Yunanistan'ı rahat yenebileceğimiz düşünüyorum açıkçası.

29 Ağustos 2010 Pazar

Türkiye - Rusya: 65-57 (2de 2 oldu, güzel oldu)


Beklediğim gibi çok zor bir maç oldu. Hücumda kötü bir günümüzde olmamıza rağmen savunmada yine çok iyiydik. Özellikle 2. çeyrekte Rusya'ya çok zor anlar yaşattık. Kerem Gönlüm ve Sinan Güler sahadayken böyle olması çok doğal geliyor artık zaten bana.
Hidayet'in ilk yarıda çok kötü oynamasına rağmen Ender'in ekstra üçlükleri bizi önde tuttu. Ersan'a gerekli hücumları hazırlayamamamız çok üzücüydü. Bir türlü ritm bulamadık ama savunmadaki başarımız ve pota altındaki üstünlüğümüz onların bizi yakalamasına engel oldu. 
İkinci yarıda da hep önde gitmemize rağmen hep bir stres vardı üstümüzde. Ama işte son çeyrekte Hidayet eski günlerini hatırlayıp bize de yeteneklerini sununca her şey düzeldi. Hakemler faulleri düzgün bir şekilde çalabilselerdi şimdi 15-20 sayılık bir farkın keyfini sürecek, belki de gereksiz yere havaya girecektir. Hakem Hidayet'e sportmenlik dışı faulü verdi ve 14 sayılık maç 9'la bitti. Bu da umarım bize bir ders oldu. 

Maçtan notlar: 
* Sinan Güler yine süperdi. Ergin Ataman'a ne kadar yüklensek yine de az gelir. 
* Dün kalitesini pek ortaya koyamayan Ömer Aşık, bugün beni bir kez daha haklı çıkardı.  
* Tanjeviç yine 3 uzunla oynamaya çalıştı bi süre. Bu geçici dönem yine bizi komaya soktu. Ama şimdi o Kerem'in Monya üzerinden attığı bir post-up sayısını göstererek kendini dahi sayacaktır. 
* Son çeyrekte uzun süre aynı beşle oynamamız yüzünden, rakibi tam vurup geçeceğimiz dönemleri iyi değerlendiremedik. Yorulduğumuz için basit topları rakibe sunduk. Tanjeviç'e selam olsun. Ya takımı rotasyon manyağı yapıyor ya da böyle saçmalıyor. 

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Türkiye - Fildişi Sahili: 86-47


2. ve 3. periyotlarda Tanjeviç beni delirtse de son periyottaki son derece olumlu oyunumuz sayesinde çok güzel bir skorla bitirdik Fildişi Sahili maçını. Maç içinde Hidayet, Kerem Gönlüm, Oğuz, Semih dörtlüsüyle oynadığımız bir bölüm vardı ki basketbol adına bildiğim her şeyi unutuyordum. Kafayı yiyordum.
Ömer Aşık'ın Lamizana'dan arka arkaya blokları yemesi ve yaptığı çok yanlış teke tek hücum seçimleri beni biraz hayal kırıklığına uzattı. Her ortamda onun bitiriciliğini göklere çıkaran birisi olarak üzüldüm doğrusu bu akşamki oyununu görünce...
Sinan'ın 16 dakikada 8sayı, 4ribo, 4asist, 5 top çalma ve 1 blokluk oyunu çok sevindirici.. 
Bugün dinlendirilmek amacıyla Kerem Tunçeri sadece 12 dakikada oynadı ve o sahadayken milli takımımızın çok daha iyi oynadığı yine hemen fark edildi. Önümüzdeki zor maçlarda kesinlikle 25-30 dk sahada kalmalı Kerem Tunçeri. Ömer Onan ve Ersan İlyasova için de aynı şeyler geçerli. Ersan İlyasova'yı izlemek büyük keyif.
Ender Arslan yine saç baş yoldurdu futbol tabiriyle söylemek gerekirse :) Of be Ender...

Milli Takım, Tanjeviç'e rağmen iyi işler yapabilir. Buna inanmak istiyorum. 

Dünya Şampiyonası Öncesi A Milli Takım

İki ay önce şurada seçilen milli takım kadrosunu değerlendirmiştim. Şampiyona yarın başlıyor ve milli takımımızın bugünkü durumunu, tek oyuncuların ve teknik ekibin durumunu özetlemek istiyorum..

Kerem Tunçeri: Bence bu turnuvada en çok güveneceğimiz kişilerden biri olacak 2001'in tam zıttı olarak. Oyununu artık çok beğeniyorum. Şu anda en hazır oyuncularımızdan biri.
Ender Arslan: Sakatlıktan yeni çıkması ve kariyerinde genel olarak güven veren bir oyun oynamaması nedeniyle net konuşamayacağım. 21 yaşında Langdon ve Granger'ın olduğu bir takıma guardlık yapıp Rigaudeau gibi bir guarda karşı maçı 25 sayı 11 asistle oynamış bir adamdı Ender. Ama onu şu an seven kimse yok. Ama belli olmaz. Seyirci önünde gaza gelebilir.  
Barış Ermiş: Çok eleştiriliyor, takıma da çok geç katıldı. Yapacağı her olumlu hareket takım ve taraftar için ekstra olacaktır. Zaten sakatlık olmazsa pek süre de alamayacak gibi.
Ömer Onan: Ömer'i fundamental olarak hiç beğenmesem de takımın en yararlı oyuncularından biri. Efes World Cup'taki yüzdesini şampiyonada tutturabilirse milli takım seviye atlar.
Sinan Güler: Kayıp geçen 1 sezon oyununu geriye götürdü doğal olarak. Çok katkı vereceğini düşünmüyorum.
Hidayet Türkoğlu: Tam hazır değil. 2001'den beri zaten hiç bir zaman milli takım için hazır olmadı. Ama artık oyunu daha olgun. 2002de bir hazırlık maçında Divaç ile üçlük çizgisinin gerisinde tek tek oynayıp topu kaybeden Hidayet değil artık.
Cenk Akyol: Öz güveninin böyle yerinde olması sevindirici. Cenk'ten tabii beklentiler çok yüksekti. Altyapılarda Teodosiç'lerin, Pekoviç'lerin kuşağının en önemli oyuncularındandı. Onlar gibi olamaması çok üzüyor tabii beni.
Ersan İlyasova: Ersan'ı izlemek çok keyifli Kaan Kural'ın da dediği gibi. Sağlam bir Ersan fark yaratır. Önümüzdeki yıllarda Enes'le birlikte ortalığı toz duman etmelerini bekliyorum.
Kerem Gönlüm: Efes World Cup'ta izlediğim Kerem, beni son derece umutlandırdı. Şutu da iyi olsa her takımda oynayabilecek bir 4 numara olurdu Kerem Gönlüm. Ama yine de takıma özellikle de savunmada çok büyük katkılar verebilecek düzeyde.
Ömer Aşık: Ona overrated diyenler  önümüzdeki yıllarda bu sözlerinden utanacaklar diye düşünüyorum. En beğendiğim oyuncularımızdan biri. Çalışma azmi Türk basketbolcularında ender görülür tipte. Şutu eksik, hücum repertuarı kısıtlı diyebilirsiniz, haklısınızdır da ama pota altında onun gibi bitirici kaç tane adam çıkmış Türk basketbolunda.
Semih Erden: En beğenmediğim oyuncumuz Semih'ti. Ama son turnuvada O da çok iyi göründü. Ömer ve Oğuz'a verdiği bazı paslar beni çok şaşırttı. Prkacin tarzı paslardı bunlar. İlginç ne diyeyim.
Oğuz Savaş: Scola'ya karşı attığı rahat basketleri izlemek çok keyifliydi. İyi kullanılırsa çok yararlı olur ama Tanjeviç'in hiç istemeyeceği tarzda nispeten hantal bir uzun Oğuz... O yüzden Tanjeviç'in rotasyonunda çok kesik yiyecektir diye düşünüyorum.

Ve Bogdan Tanjeviç... 2010 Dünya şampiyonasının benim için bir diğer anlamı, bu adamın artık gidecek olmasıdır. Türkiye bu şampiyonada birinci bile olsa Tanjeviç'le ilgili fikirlerimin hiç biri değişmeyecek. Efes Pilsen Türk basketbolunun lokomotifi ise Bogdan Tanjeviç de Türk baskebolunun El Frenidir. Nereye gidiyorsa gitsin bir an önce. Onu görmek bile sinirlerimi bozuyor artık.
Adam Kerem Gönlüm'ü 3 numarada oynattı ya ben daha ne diyeyim... Sonunda bunu da yaptı... Her yaz aklımızı oynatıyoruz Tanjeviç yüzünden. Ama her şeyin bir sonu vardır. İstersek önümüzdeki Avrupa Şampiyonasına bile katılmayalım ama Bogdan Tanjeviç'in muazzam saçmalıklarına daha fazla şahit olmayalım artık.
Bu şampiyonada da türlü türlü saçmalayacak. Baştan uyarayım değerli basketbolseverleri...

27 Ağustos 2010 Cuma

Açılış Töreni Rezaleti


Bana göre daha kötüsü yapılamazdı. Daha yavan bir açılış gösterisi yapılamazdı bence. Basketboldan hiç anlamayan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı açılış konuşması sırasında dünyaya mesaj verme kaygısı içerisinde saçmalıyor, futbol organizasyonunun Türkiye'ye verilmeyişini gündeme getiriyor, basketboldan uzaklaşıp bazı ulvi yöneticilerine teşekkürler ediyor, Müslüm Gürses açılış şarkısını seslendiriyor, Sezen Aksu en acıklı şarkılarıyla turnuvaya neşe katıyor, Kıraç tam şarkıya girecekken hop bir de bakıyoruz bir kadın sesi, hem de İngilizce... Saymakla bitmeyecek rezillikler yani.
Fatih Solak nasıl bu takımda kendine yer bulabiliyorsa, ilk 12 yi geçtim deneme kadrosuna bile çağrılabiliyorsa, bu gösterinin de böyle yapılması normal geliyor aslında. Yani amatör... Yani başarısız...

Bu gece en kibar tabirle tam bir rezalettir. Ama tabii bazı sitelerde "Görkemli Açılış" olarak geçiyor.

Edit: Ekşi sözlükte denk geldiğim müthiş bir yorum:

"ülkedeki herkesin kafa iyi lan galiba. çok sürreal bir şovdu çok...
ben olsam bırak turnuvayı basket topu vermem bize.."

19 Ağustos 2010 Perşembe

Lawrence Roberts


4 numara için arayışlar son buldu ve geçen senenin süper takımı Partizan'ın bence çok önemli bir parçası olan Lawrence Roberts takımımız dahil oldu.

Bence Efes Pilsen, bulabileceği en iyi 4 numaralardan birini aldığını düşünüyorum. Tamam çok şutör değil ama zaten takımda yeterince şutör var. Bizim en büyük eksikliğimiz savunma sertliği ve ribaund zaafı idi. Şimdi Raduljica ve Roberts gibi iki uzunun katılımı ve Kerem gibi savaşçı bir oyuncunun takıma geri dönmesi bu en büyük eksikliğimizi giderecektik. Belki de bu sayede son dakikalara doğru direncimiz kırılıp maçları son toplarda vermeyiz.. Geçen sene bolca yaptığımız gibi.